Müslüman birinin, sırf gayri Müslim olması hasebiyle ticaret ilişkilerini kesmesi İslam dini tarafından tavsiye edilen bir durum değildir. Ancak İslam dinine ve ümmetine karşı oluşu “bir duruş, bir hayat felsefesi” olarak gören milletlerin ve firmaların mallarına karşı ise Müslümanca bir tavır konulmalıdır.
Mirasçılığa engel durumlarda mahrumiyet şahsidir. Bir engel durumuyla varis olamayan şahısın, kendisi yok sayılır. Diğer hısımları mirastan mahrum kılmaz. Mesela katilin oğlu, öldürülene mirasçı olabilecekse olur(...) Yine bir Müslüman ölür de sadece Müslüman olmayan bir kız kardeşi ile bunun Müslüman olan oğlu kalırsa, kızkardeşinin oğlu mirasçı olur.
Müslüman olmayan bir kimsenin Müslüman olan bir yakınına mirasçı olamayacağında görüş ayrılığı yoktur. Hz. Peygamber hadis-i şerifte şöyle buyurmuştur. ( لا يرث المسلم الكافر ولا الكافر المسلم) "Müslüman kafire, kafir de Müslüman' a varis olamaz." Başka bir hadis de şöyledir: ( لا يتوارث لاهل ملتين شتى) "İki ayrı dinden olanlar birbirlerine varis olamazlar."
Klasik dönem İslam hukukçuları arasında tartışılmış ve şu görüşler olmuştur:
i. Kocanın nafakayı temin edememesi nedeniyle kadın boşanma davası açamaz. Kadın bu durumu sabırla karşılar, kocasından izin alarak dışarıda çalışır ve aileye katkıda bulunur. Ya da kocası adına borçlanmak için mahkemeden izin alır. Bu Hanefilerin benimsediği görüştür. Onlara göre, nafakayı temin etmekten aciz olan kocadan nafaka yükümlülüğü düşer(...)
ii. Kadın, kocasının nafakayı temin etmekten aciz kalması nedeniyle, mahkemede boşanma davası açabilir. Çünkü, bu durumda kadına böyle bir hakkın verilmemesi, kadına zarar veriyor halde de olsa, kadını nikah altında tutma hakkının varlığının kabulü anlamına gelir. Halbuki ayette kadınlara zarar verilerek nikah altında tutulması yasaklanmaktadır(...) Bu çoğunluğun kabul ettiği görüştür.
İslam hukukunda, bazı sebeplerin bulunması halinde, kadının mahkemeye müracaat ederek boşanma davası açabileceği ilk dönemden beri benimsenmiştir. Çünkü, boşanma hakkına sahip olmada kadın ile erkek eşit görülmüştür(...) İslam hukukunun klasik döneminde geçimsizlik sebebiyle mahkemenin boşamaya yetkili olduğunu kabul edenler bile, huzursuzluk kaynağının kadın olması halinde, ancak kadının alacağı mehri almaması, önceden almış ise geri ödemesiyle ya da alacağı iddet nafakasını kaybetmesine hükmederek boşanmaya karar verilebileceğini benimsemişlerdir. Ancak, kendi huysuzluğu nedeniyle boşanmak için mahkemeye müracaat eden bayanın açtığı davanın ayrılıkla sonuçlanması halinde bile, kadının kocasına herhangi bir tazminat ödemesi söz konusu edilmemiştir(...) İslam hukukçuları arasında Hanefiler, kadının boşanma davası açma sebeplerini son derece sınırlı tutarken, Malikiler bu sınırı oldukça genişletmiştir.
cezayı artırmak zulüm, eksiltmek de Allah'ın tayin ettiği cezanın bir kısmını ihmal etmektir. Buna göre cezayı artırmak kul hakkına, eksiltmek de Allah hakkına tecavüz sayılır ki, ikisi de caiz değildir.
Bir yakını öldürülen kimse (ölenin velisi), şu üç şeyden birini isteyebilir: Kısas, af veya diyet. Dördüncü bir şey isterse ona engel olun.
İbn Mace, Diyât, 3