Nuh bin Ali el-Kuda kitaplarını, Nuh bin Ali el-Kuda sözleri ve alıntılarını, Nuh bin Ali el-Kuda yazarlarını, Nuh bin Ali el-Kuda yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
"O işaret olunan resûller yok mu, biz onların bazısını, bazısından üstün kıldık" (Bakara 2/253) ifadeleriyle bu hakikat açıklanmıştır. Peygamberlerin en üstünü ise Efendimiz Hz. Muhammed'dir (s.a.v.). Çünkü diğer peygamberler sadece kendi kavimlerine gönderiliyorlardı. Hz. Peygamber (s.a.v.) ise hem zamanındaki hem de kıyamete kadar gelecek olan tüm insanlara gönderilmiştir. Allah Teâlâ ona indirdiği kitabı korumuştur. Böylelikle Resûl-i Ekrem (s.a.v.) sünnetiyle insanlar arasında yaşamaya devam edip onları hak yola irşad ediyor olacaktır. Cenâb-ı Hak onunla gönderdiği dinini izhar, hakimiyetini etkin, ümmetini aziz kılmıştır. Bu, onun dışındaki peygamberler için gerçekleşmemiştir. Bunun yanı sıra Peygamber Efendimiz de (s.a.v.) bu hakikati aşağıdaki hadis-i şerifiyle açıkça belirtmiştir:
"Ben, kıyamet günü âdemoğullarının efendisiyim. Kabri ilk açılacak olan, ilk şefaat eden ve ilk şefaat hakkı sunulacak olan benim." *
İnsanlık; Allah Teala'nın insanlara gönderdiği peygamberlerin insan olması lazımdır ki insanlar onlardan istifade etsinler, onlara tabi olsunlar.
Kafirler, melek peygamber istemişler fakat Allah Teâla onların talebini şu ayetle reddetmiştir:
"Eğer onu (peygamberi) bir melek kıldaydık yine onu bir adam (sûretinde) yapardık ve onları yine içinde bulundukları karmaşaya düşürmüş olurduk" (En'am 6/9)
Sözlük manasına bakarak, Allah Teâlâ'nın -haşa- bizim elimiz gibi bir elinin olduğunu savunanlar (dolayısıyla Allah'ı mahlûkata benzetenler) ise Müşebbihe akımını oluşturanlardır. Onlar küfre düşmüşlerdir. Çünkü onlar Allah Teâlâ'yı mahlûkatına benzetmek suretiyle aşağıda verdiğimiz muhkem ve açık olan âyete zıt davranmışlardır:
"Hiç bir şey O'na benzemez." (Şûrâ 41/11).
İslam âlimleri, her iki alana da önem vermişlerdir. Bunun sonucu olarak da akaid ilmi orta çıkmış ve bu alanda kitaplar yazılmıştır. Bu ilme, akaid ilmi denildiği gibi tevhid ilmi de denilmiştir. Çünkü tevhid, yani Allah Tealâ'nın birliğine iman, bu ilimde geçen konuların ve meselelerin en önemlisidir.
İnsanın yaşantısı ile alakalı olan şeriat ilimleri de aynı şekilde müstakil bir ilim olarak ortaya çıkmıştır.Bu ilme de fıkıh ilmi denilmiştir.Bu alanda da pek çok eser yazılmıştır.
İnsanın terbiyesi ve nefsinin arzularından kurtulmasına sebep olan manevi ilimler ise tasavvuf kitaplarında ele alınmıştır. Bunları açıklaması içinde tasavvuf ilmi ortaya çıkmıştır.
Zikredilen bu ilim, Allah'ın kitabından ve resûlünün sünnetinden alınmıştır.Bu hakikati bilen bilir, bilmeyen bilmez.
Hz. Muhammed'in (s.a.v) getirdiği her şeyi kabul edip razı olmasıyla beraber, anne babasına tâbi olarak kendisine müslümandır diye hüküm verdiğimiz kişide müslümandır.
Resûlullah'ın (sallahu aleyhi vesellem) getirdiği şeriat, bütün zaman ve mekânlar için uygun olup farklı yollarla beşerin bütün meşru ihtiyaçlarını karşılar.Dolayısıyla getirdiği şeriat, en kâmil şeriattır.
İslam dini, akaid ve şeriat (fıkıh) olarak iki kısma ayrılır.
Akaid, kalbin kesin bir şekilde kabul ettiği inanç esaslarıdır.
Şeriat ise insanın yaşantısında uygulaması gereken esaslardır.
... Ehli Sünnet büyüklerinin, " Dinî ilimler de dindendir. O halde dininizi kimden aldığınıza dikkat edin" sözleriyle ne kadar elzem bir temnihte bulundukları ortaya çıkmaktadır.