8 Aralık 1977’de Üsküdar’da doğdu. Marmara Üniversitesi İlahiyat Meslek Yüksek Okulu ve İstanbul Üniversitesi Kütüphanecilik Bölümü’nden mezun oldu. Marmara Üniversitesi, İslam Tarihi ve Sanatları Bilim Dalı’nda “Hattat Kazasker Mustafa İzzet Efendi ve Eserleri” başlıklı teziyle yüksek lisans derecesi aldı. 2000 yılından bu yana IRCICA’da çalışıyor.
Tezhibe 1998 yılında Kültür Bakanlığı’nın Tezhip-Minyatür kursunda Arzu Uzunosman ve Yelda Tezölçer’den ders alarak başladı. Tezhip çalışmalarını 2008’den bu yana Fatma Özçay atölyesinde sürdürüyor.
Anlamı yok bazı şeylerin. Ben de veremiyorum.
Aslında o kadar çok şey var ki.
Anlatabileceğimi sanmıyorum. Denemiyorum da o yüzden.
Bir şey değişmiyor zaten.
Konuşabileceğim kimse yok.
Hiç kimse yok.
"Söylediği, sustuğu her kelimeyi, giydiği kazağı, ceketinde iliklediği düğmeyi, hatalarını ve sevaplarını, gördüğü bordür taşlarını bile. Ne mutluluğu, ne sıkıntısı, ne öfkesi, ne gülüşü, ne bakışı benim değil oysa."
Sade bir dille yazılmış , üslubu beni çok etkileyen hikâyeler vardı.
Okurken birden sert bir zemine çarpıyorsunuz bazen de sanki yere kapaklanıyorsunuz. Ardından bir cümleyle, anlattığı bir hadise ile sizi sert bir yere çarpan yazar bu defa oradan kaldırıyor. Bir süre oyalıyor ,sonra tekrar... Hüznün, acının, mutluluğun sıradan bir hava estirip de anlatılması, bazen acının espri ile aktarılması, bu güçlü kavramları büyütmüş. Hikâyeler öyle kolay şeylerden bahsetmiyor fakat kendilerini çok kolay okutuyorlar. Bazen bir hikâye bitince aslında ağır bir şeyi okuduğunuzu anlıyorsunuz. Bu noktada yazarın kalemi devreye giriyor . Cümleler seçile seçile yazılmış.Bu cümlelere kelimeler nakış gibi işlenmiş.
Hikâyeler ne anlatırsa anlatsın ki, içinde ölüm olanlar dahil, hep huzurdan yanaydı. Ne okursanız okuyun altta bir yerde bir huzur duyuyorsunuz.
Kapak resmi Mustafa Kutlu tarafından yapılmış .
Yazarın okuduğum ilk kitabı. Dili sade ama kurgu biraz karmaşık. Kitap; birbirinin içine geçmiş hikayelerden oluşuyor. Emeğe saygım var ama kitabı sevemedim.