"Biliyor musun ömrün ipucu, püf noktası, iz ve alamet aramakla geçecek, kısacası mucize beklentisiyle. Bir gün adam olurum umuduyla geçecek ömrün. Mantık merakın da beklentilerine bir eklenti olarak kırık hayaller arşivinde alacak yerini."
Hakikatle ilgili ise şöyle diyor yazar; ‘’Hakikatle meşbu, dopdolu değil hayatlarımız. Hakikat ara ara çiseleyen bir yağmur misali hayatımıza şöyle bir dokunur yalnızca.’’ Keşke sadece dokunmayıp sarılabilsek diyorum ben de.
Kalp ile ilgili de şunları diyor yazar; ‘’Gönül dışarıdan tesir almayan, penceresiz, kapısız, dışa kapalı monadik bir şey değildir hiçbir şekilde. Bilakis bir açıklıktır, bir üstür, bir bağlantı noktasıdır, bir eşiktir, bir ‘ara’dır, meğerki bu gönül işlenmeden bırakılmış, harabeye dönmüş ve metruk olsun. O zaman dışarı ile bağı, bağlantısı çoktan kopmuş ve kendi üstüne kapanıp kalmış bir viraneden bahsediyoruz demektir.’’ Bize de Cahit Zarifoğlu’ndan atıfla ‘Bir kalbiniz vardır, onu tanıyınız’’ demek düşer.
Doğrusu ben artık sisten çıkmam, çıkamam?
Ama sen istersen sise dalabilirsin
dalabilirsen; sise müdahil,
sisten dünyama dâhil olabilirsin. Mi?
Sislenmek, benim gibi hislenmek
öyle sanıyorum ki senin elinde.
Gibi.
"Varlığı/nı unutan insan! Ya da daha bizden bir ifadeyle: Allah'ın kendini kendisine unutturduğu insan! Ne müthiş yani dehşetli bir ifade!
Öyle seyyal bir yaratık ki insan ne ise o olmayabiliyor, hakeza ne değilse o olabiliyor!
Kendinden çıkmak ve kendine gelmek insana mahsus!"