“Çünkü onu çok sevdim.”
Gözlerim restoranın içinde dolanırken tam karşımda oturan güzelimi hayal ederken buldum kendimi. “Yüzü çok güzeldi onun,” dedim boş bir noktaya odaklanırken.
Tam karşımdaydı, yanı başımdaydı ama dokunamıyordum. Yakınımdayken bile ona doyasıya bakamıyor, hayalini kurmak zorunda kalıyordum.
“Sana benziyordu.” dedim mırıltıyla bakışlarımı Alara’ya çevirirken. “Sapsarı saçları vardı. Civciv derdim ben ona sarışın diye... Gözlerimi gözlerinden ayıramama sebep olan mavilikte ve güzellikte gözleri vardı. Gözlerine bakmaya doyamazdım, bakışlarımı ondan ayıramazdım.
Biraz bekleyip, “Evet, ilk aşkımdı,” dedim diğer bir sorusuna cevap verirken. “Onu, onun için canımı verecek kadar çok seviyordum, onun aksine... O beni, gururunu dinleyecek kadar az seviyordu. Belki de hiç sevmiyordu. Bilmiyorum... Bildiğim tek şey; hak etmedi. Onu bu kadar sevmemi hak etmedi.”
“Son sorum. Peki... Onu hala seviyor musun?”
Seviyordum... Hem de kendimi tekrar şarampolden aşağı atacak kadar çok seviyordum.
Ancak düşüncelerimin aksine ağzımdan çıkanlar başka oldu. “Sevmiyorum. Artık değil.”
♡
“Yekta’nın şu hayattan istediği tek bir şey var: Her gece farklı bir kızla hayatın tadını çıkarmak! Yekta’nın annesi Elçin’in fani hayattan istediği yegâne şey ise oğluna hanım hanımcık, istediği gibi bir gelin bulabilmek! ”
♡
“Sen gerçekten ölmek istiyorsun. Söyle bakalım Yekta.” deyip oklavayı elinde çevirmeye başladı.
“Nasıl ölmek istersin?”
Madem öleceğim, o halde korkusuzca aklımdan geçenleri söyleyebilirim değil mi? Sonuçta eceli gelen köpek cami duvarına işermiş. Atasözümüzün de verdiği cesaretle bir müddet bile beklemeden ağzımı açtım. “Seninle şevişirken...”
Aman Allahım o havada uçan şey gerçekten de o-oklava mı?
♡
“O olmasa yaşamanın bir anlamı yoktu zaten”