Rumen asıllı olmasına rağmen II. Dünya Savaşı sonrası Alman şiirinin önde gelen isimlerinden biridir. Pek çok yitime, mağlubiyet ve haksızlığa müşahit olan sanatçı, uzun süre toplama kamplarında tutsak yaşamı sürmüştür. Şiirlerinde ölümün ve ezilmișliğin yansıması görülür. Kitabın girişinde uzun uzun o dönemki dünya ahvali, yazarın hayatı ve yazım üslubu anlatılıyor.
ELLERİN zamanlarla dolu geldin bana - dedim ki:
Kahverengi değil saçların.
Bunun üzerine onları hafifçe acının terazisine bıraktın;
benden ağırdılar...
Sana gemilerle gelip yüklüyorlar, sonra satışa çıkarıyorlar
hepsini şehvetin pazarlarında -
Derinlerden geliyor gülümsemen, ben ise hafif kalan kefede
ağlamaktayım.
Ağlıyorum: Kahverengi değil saçların, denizi sunmaktalar
sen onları dalgalandırırken...
Fısıldıyorsun: Dünyayı doldurmaktalar benimle, bense,
bomboş bir yoldan başka bir şey değilim senin yüreğinde!
Diyorsun ki: Kuşan yılların yapraklarını - zamanıdır artık
gelip beni öpmenin!
Ama yıllanan yaprakların aksine, artık kahverengi değil
saçların.
Çakıl taşı ve moloz yığını. Ve bir de inceden bir kırılma sesi, zamanın tesellisi gibi.
...
...
Duyulabilir (yarından önce mi?): bir taş,
ötekini hedef alan.