İnsanlar ona gözlerinin, ağzının babasına benzediğini çok söylerlerdi. Ama babası gibi koktuğunu kimse söylememişti bugüne kadar. Herhalde bu işte çılgın bir mantık vardı.
Belki de haksızlığa, adaletsizliğe karşı olan o umutsuz öfke insanın hiçbir yaşında on iki yaşındaki kadar şiddetli olmaz. Bazen üniversite öğrencileri de aynı öfkeyi hissettiklerini sanır, ama onların hissettiği ancak entelektüel bir yankıdır, o kadar.
New York eyaletinin Oatley kasabası, Jack için kurulmuş korkunç bir tuzak gibiydi. Girmesi kolay, çıkması zor bir tuzak. Çıkması hemen hemen imkânsız bir tuzak.
Babalar ölür, anneler ölür, amcalar ölür... Yale'den mezun olsalar, yelekli takım elbiseleriyle banka duvarları kadar sağlam gözükseler bile ölürler. Çocuklar bile ölür... Belki sonunda kala kala canlı dokuların o aptalca, beyinsiz çığlığı kalır.