Freud'un bir anlatısına göre genç bir insanin hayatını mahveden üç şey vardır ; duygusallık, farkındalık ve fazla düşünmek. Yüksek bir bilinç düzeyi ,en büyük cehennemdir. Bunu anksiyete nöbetlerinin tam ortasında anlarsın...
Annelik yetersizliği, çocuk tarafından kendiliğin varoluşu açısından bir tehdit olarak yaşanır. Annelik yetersizliği en erken evreye uyarlandığında, bu durumun karşılığı "bebeğin kendiliğinin yok olması"dır.
Anne bebeğin istek ve ihtiyaçlarına rezonans sağladığında ise, bebeğin istek ve ihtiyaçları bedensel işlevleri ve dürtüleriyle uyumlu hale gelir. Bu durum, kendilik duyumunun gelişiminin temelini oluşturur. Böylece, zaman içinde kendiliğin var olması olan kendilik duyumu, anne bakımıyla sağlanmış olur. Kendilik duyumu, çocuğun kendi tümgüçlülük duyumunu güçlendiren annenin empatik yanıtıyla pekişmektedir. Ancak, annenin çocuğun ihtiyaçlarını gerçekleştirmekteki başarısızlığı, yaratıcılığı ve gücüne olan inancını azaltarak çocuğun varsanısal tümgüçlülük duyumunu sona erdirecektir. Kendilik duyumunun oluşmasına katkısı olan tümgüçlülüğün, daha önce de söz edildiği gibi, gelişim açısından bir aşamada terkedilmesi gerekmektedir.
Anne, başlangıçta bebeğe neredeyse yüzde yüz uyum göstererek, bebekte, kendi memesinin onun bir parçası olduğu yanılsamasının doğmasına fırsat tanır. Annenin bebeğin gereksinimlerini "yeterince iyi" olarak karşılaması, bebeğin, kendi yaratma kapasitesine karşılık gelen bir dış gerçeklik olduğu yanılsamasına neden olur. Ancak, zaman içerisinde, bebek, tahammül edebileceği kadar hayal kırıklıkları ile karşılaştıkça, dışarıdaki nesnelerin gerçekliğini farkına varacak ve gücünün bazı şeylere yetip, her şeye yetmeyebileceğini kabullenmek durumunda kalacaktır. Bebek, ilkel tümgüçlülükten engellenme ve bağımlılığın yaşanmasına giden bu yolda bir geçiş nesnesi oluşturmaya yönelir. Bebeklikteki bu ara bölge, çocuk ile dünya arasında bir ilişkinin başlaması için zorunludur.
Bebeklerin çoğu verdiklerini geri alamama deneyimini uzun süre yaşamak zorunda kalırlar. Bakar ve kendilerini görmezler. Bunun bir sonucu olarak, yaratıcı kapasiteleri körelmeye başlar ve çevreden kendilerine ait bir şeyleri geri almanın yollarını ararlar. İkinci olarak, bebekte, baktığı zaman gördüğü şeyin annenin yüzü olduğu fikri yerleşir. Bu annenin yüzünün ayna olmaması anlamına gelmektedir. Böylece algı, kavrayışın, dünyayla kurulabilecek anlamlı bir mübadele ilişkisinin başlangıcı olabilecek şeyin yerini alır.