Yüce Allah'ın şu ayetleri: "İman henüz onların kalplerine girmedi" ve "Onların kalplerine iman yazıldı", Kerramiye'nin "imanın salt ikrardan ibaret oluşu" şeklindeki görüşlerini geçersiz kılmaktadır.
İbni Abbas'a göre "meselü nürihi" ifadesi müminlerin kalbindeki nur olarak anlaşılır, müminlerin kalbindeki ise oyuktaki lamba gibidir. Bunun dışında takip eden konuşmasında, bu lamba sıklıkla kurtarıcı olarak tanımlanır. Mümin olduğunu ilan eden kimse, Allah'a yönelik bilgisini bu nur sayesinde gösterir. Yine bu nur, o kimsenin iman etmesine neden olur. Bu aynı zamanda Zümer 39/22 ayetinin de anlamıdır: "Allah'ın, göğsünü İslam'a açtığı, böylece Rabbinden bir nur üzere bulunan kimse, kalbi imana kapalı kimse gibi midir?”
Tefsir ehli "hamd Allah'ındır" kavli hakkında farklı görüşlerde bulundular. Kimi "Allah kendisine hamd etti" derken; kimisi de "Allah kendisine hamd edilmesini emretti" dediler. Kim ki Allah şunu değil de şunu murad etti dese bu kimse re'y ile tefsir etmiş demektir; zira kişi muhtemel manaları taşıyan kavram hakkında "Allah'ın muradı budur" demiştir. Kim de "lafız, Allah'ın kendisine hamd edilmesini emrettiği şeklinde anlaşılabileceği gibi, bu lafız, kimi zaman kendisine hamd etti şeklinde anlaşılabilir ve bu iki vecih arasında Allah'ın muradının hangisi olduğu arasında seçim yapılmaması, kat'iyyette bulunulmamasına te'vil denilir. Ebu’l-Mu'in en-Nesefi dedi ki “Bundan ötürü bu kitap, "Tefsir" diye değil "Te’vilat" diye isimlendirildi.
Günümüz akademisyen felsefeciler, bilimden daha çok dinin kanıtlarına meydan okumaya eğilimlidirler. Bu, muhtemelen pek çok nedenden
dolayıdır. Bir nedeni, bilimin kendi yapısını gerekçe gösterebileceğinin yanılsaması olabileceğidir. Diğer nedeni, bilimin kültürümüzde çok büyük bir güç
olmasıdır. Yine başka bir nedeni, genelde dinin üniversite toplumu için yabancı bir yaşam formu olması olabilir. O kimseler dine katılmıyorlar ve bütün bu şeylerin ne hakkında olduğunu anlamıyorlar. Bu anlamamazlık, ilginç bir mizaca aittir. Bu durum, akademisyenlerin bilim adamları olarak işlerinin onlardan en keskin nesnellik ve tarafsızlığı istediğini sanma eğilimlerinden kaynaklanıyor. Çünkü akademisyen bir felsefecinin bir dini inanç sahibi olması, onun mesleki yeterliliğine bir şaibe getirecektir!