Robert Fulford, Kanada’nın “en önemli kültür gazetecisi” seçilmiştir. 1950’de liseyi bırakıp Globe and Mail’de acemi bir spor yazarı olarak çalışmaya başladığından bu yana gazetecilik yapmaktadır. On dokuz yıl boyunca Saturday Night dergisinin editörlüğünü yapan Fulford, şu anda Globe and Mail için haftalık köşeyazıları yazıyor ve Toronto Life dergisindeki köşesinde de kitle iletişim araçları hakkında yazılarını paylaşıyor.
Beş ayrı üniversiteden fahri diploması bulunan ve Ontario Sanat ve Tasarım Okulu’nun onursal üyesi olan Fulford, Massey College’da öretim üyesidir ve Kanada Nişanı değerlendirme komitesindedir.
Yaşamın büyük kısmı, bazen de en önemli bölümü, gelişigüzel mutluluklara ve tesadüflere bağlıdır. Bir kadın köşeyi döner, bir yabancıyla karşılaşır, iki yıl sonra evlenirler, çocukları olur ve yirmi yıl sonra dünyada, o kadın o gün o köşeyi dönmeseydi hiçbir zaman var olamayacak yetişkinler bulunmaktadır. Tesadüfi görünen bu olayın insani sonuçları yüzlerce, hatta binlerce yıl devam edebilir; tek bir saniye, hayal edilemeyecek kadar uzun bir geleceğe etki edebilir. Hayretle karşılayacağımız bu gerçeği düşündükçe rahatsız da olabiliriz, çünkü bu, hayatlarımızın gidişatı üzerinde ne kadar az kontrol sahibi olduğumuzu gösterir.
Anlatının Gücü
14.07.2020
İletişim kurma yöntemlerimizden en rahatı,en faydalısı ve belki de en tehlikelisi olan anlatının bu özelliklerinin nedenlerini,ilk anlatının temeli olan dedikoduya farklı bir bakış açısını, medya ve gazetecilik sektöründe geçirdiği evreleri okuyacağınız kısa ama zevkli bir eser.
.
Not edilen kitap : Herzog (Saul Bellow)
Anlatının GücüRobert Fulford · Kolektif Kitap · 2015118 okunma
Hepimiz bir şeyler anlatmaya severiz. Dedikodu da anlatma ve dinlenme ihtiyacından doğmuştur. Hikaye anlatma da bir nevi dedikodudur aslında. Şöyle ki Tolstoy 'un Savaş ve Baris adli romanının ilk paragrafında bir kadın Napolyon'dan dedikodu yapar gibi söz eder. Bu konuşma, "otur ve anlat " diye sona erer. Böylece okuyucular dedikodunun
insanın dedikodu yapma istediği yüzyıllardan beri kültürümüzü şekillendiriyor. insan duyduğu bir şeyi bir başkasına anlatmak istiyor. günlük yaşantımıza baktığımızda örneğin iş ortamında “duydun mu şu kişi sorumlu ile tartışmış. ona şunu şunu demiş.” diye güne başlama ihtimaliniz ne kadar fazla. işte bu duyduğumuzu aktarma isteği yani dedikodu