Şiir, bu şekliyle zihnin doğrudan armağanıdır, araştırmanın bir ürünü değildir, bu nedenle nesnel doğruluğu bilinçli ve sistemli bir biçimde ortaya koymaya yarayan herhangi bir yöntem sunamaz.
İlkçağ kuşkucularının etkisiyle ortaçağda bilgi-episteme önemini kaybetmiş ve inanç belli bir dönüşümle dinsel inanç olarak felsefe sahnesini ele geçirmiş; yeniçağ dönemlerine dek felsefi dünyanın yanı sıra insan yaşamını da belirleyici olmuştur.
Spinoza'nın bilgi ve yöntem anlayışı bakımından Descartes'den etkilenmiş olduğunu belirterek konuya girmemiz uygun olacaktır. Özellikle Descartes'ın öne sürdüğü ama tam olarak uygulama olanağı bulamadığı geometrik yöntemi bilgiye giden yolda en sağlam uslamlama biçimi olarak kabul etmiştir. Bu açıdan Euclid geometrisinde kullanılan koşullu tümdengelimsel çıkarım yolunu benimsemiştir.
Genel anlamda 'modern' terimi ortaçağ düşünme ve yaşama kalıplarından belli bir kopuşu ve yenileşmeyi anlatır. Ortaçağ ile modern felsefe arasındaki en önemli fark, modern felsefenin özerk bir nitelik kazandığının kabul edilmesidir. Bunun anlamı şudur: Ortaçağ felsefesi Hıristiyan teolojisinin güdümünde idi ve Hırıstiyan felsefesinin dogmaları tarafından sınırlanıyordu. Oysa modem felsefe, Hıristiyan dininin güdümünden ve sınırlamalarından bağımsızlaşmış, din kurumuyla hiçbir ilişkisi olmayan özgür düşünürler tarafından kotarılmaya başlanmıştır.
Aziz Thomas Aquinas (1225- 1274) Skolastiğin bu en büyük ve sistematik düşünürü, çok verimli bir biçimde yazmış ve geride çok geniş bir yapıt toplamı bırakmıştır. Ancak bunlar arasında en çok tanınan ve adeta kendisiyle özdeşleştirilenler, şu iki büyük teoloji yapıtıdır. Summa Contra Gentiles ve Summa Theologica. Bunlardan birincisi lbni Rüştçülere (Averroists) karşı Hıristiyan Katolik inancının savunulması üzerinedir. Diğeri ise Tanrı'nın varlığı, neliği ve Hıristiyan teolojisinin temel inanışlarına ilişkin tümdengelimsel yapılı bir öğretidir. Aquinas, tüm sistemini Aristoteles'in görüşlerinden yola çıkarak, onların ışığında ve onlarla uyumlu olarak oluşturma yolu tutmuştur. Felsefi açıdan Aristotelesçiliği 13. yüzyılda yeniden canlandırmış oluyordu. Teolojik yazılarını da yine çok büyük ölçüde Aristoteles felsefesine dayanarak oluşturmuştur (Çelik 2010; 188).
Descartes tüm bilgi sistemini sezgi ve tümdengelimli düşünme yollarından geçerek kurdu. Çünkü ona göre bilgiye götüren en güvenilir yolu bu iki yöntem oluşturmaktadır.
Bu açıklamaların ışığında Plotinos'un ruhu üç parçalı ya da üç evrede iş gören olarak düşündüğü kolayca görülebilmektir: Birinci aşamada duyu algısı işbaşındadır ve ruh beden ile olgusal bir birliktelik içindedir; ama o ölçüde de kirlenmiştir, bir başka deyişle çirkindir. Çünkü beden varlık skalasında ruhun altında bir başka deyişle de en