Freud, ömrünün sonuna kadar, dişil cinsellik bilmecesi karşısında sersemlemiş bir halde kalmıştır. Dişilliği "karanlık kıta" olarak tanımlamış ve "Kadınlar ne ister?" sorusunu asla bir çözüme kavuşturamamıştır.
... gerçek var değildir, çünkü varoluş düşüncenin ve dilin bir ürünüdür ve gerçek dilden önce gelir. Gerçek, "simgeleştirmeye mutlak bir biçimde direnendir."
Aşık olmak hakkında biraz düşünülürse, Lacan' ın ne kastettiğini anlamak kolaylaşacaktır. İlk aşık olduğumuz zaman diğer insanı idealize eder ve birlikteyken mükemmel hissederiz. Bu aşık olmanın imgesel boyutudur. Bir de 'bir çift' olmanın ve bir başka eksik özneyle ilişki içinde olmanın simgesel boyutu söz konusudur. Fakat daha fazlası da vardır; yeni partneriniz güzel, akıllı, eğlenceli, müthiş bir dansçı olabilir, fakat herkes böyle olabilir. O halde yeni partnerinizi özel kılan ne? Onda yakalanması zor, anlaması zor, fazladan bir şey vardır ve bu şeyi kavrayamaz ya da eklemleyemezsiniz, ama orada olduğunu bilirsiniz. Onu sevmenizin nedeni budur.
Yas ile melankoli arasındaki hayati fark şudur ki "yas ediminde, dünya boş ve çorak bir hal alırken; melankolide boş ve çorak olan benin kendisidir" (Freud 1984d [1917]: 254).