"demek ki bilgisizce allah hakkında mücadele verenler, inatçı/merid şeytana tabi olmaktan kurtulamazlar. bunun anlamı, bilginin olmadığı yerde şeytan yer almaktadır. 'tabiat boşluk kabul etmez' esasından hareket edersek, bilginin olmadığı yeri iblis/şeytan doldurmaktadır. kuran'ıj bu ayeti(hacc 22/3), müslümanları bu konuda bilgilendirmekte, bilgisiz, cahil insanın şeytanın peşine takılıp gideceğini hatırlatarak, bilginin ne denli önemli bir değer olduğunu vurgulamaktadır. mücadele bilgi ister, çünkü bilgisiz mücadele kavgaya dönüşür."
Şeriatçılar, tarikatçılar “Allah’la adam kandıran” yobazlar, gericiler Atatürk’ü hiç sevmezler, Ona düşmandırlar. Atatürk, onlar için dinsiz, kâfirdir, Anıtkabir’e gitmek “puta tapmak” la aynı şeydir.
Oysaki güneş, ilk ışıklarını dünyanın öbür ucundan göstermeye başladığında Tokyo semalarında “Ezanı Muhammedi” gümbür gümbür yankılanıyorsa, “Allah” adı göklerde çınlıyorsa bu; “dinsiz kâfir (!)” dedikleri Mustafa Kemal’in parası ve İslâmiyet sevgisi ile gerçekleşmiştir.
Bizim sahte Müslümanlar da keşke Atatürk’ün zerresi” kadar “mümin” olabilselerdi.
Atatürk’ü “kâfir dinsiz (!)”, Anıtkabir’e gitmeyi de “puta tapma (!)” olarak gören “sözde Müslümanlara” büyük Allah elbet hesap soracaktır.
Yüce Allah, her şeyi görendir, duyandır, bilendir, gönülleri okuyandır.
Bu saf, ruhu tertemiz milleti kandırabilirsiniz ama Allah’ı asla…
Kitabın son sözünde yazar kitabı özet mahiyetinde duygulara tercüman olmuş, anlamak istemeyenlere inat bir kez daha Aziz Atatürk'ün eşsiz değerini vurgulamış.
Ne kadar karşı tarafta olanlar olsa da Atatürk sevgisi ilelebet olacaktır. Çünkü ona duyulan sevgi içi boş, kuru bir sevgi olmamıştır hiçbir zaman.
Bu tür kitapları Atatürk'ü daha iyi tanımak, tanıtmak; hayata bıraktıklarını görmek adına önemsiyorum. Daha fazla okunması, okutturulması dileğiyle...
İnsanlık ancak, beyin (sadr), bellek (fuad) ve akli melekelerin (kulûb) bilimin ve vahyin ışığında bütün gerçekliğiyle bilinmesi durumunda; Kur'an'ın kılavuzlayacağı rüşte erişebilir.
"Akıl Tutulması nedir?
Bireysel ve toplumsal boyutu var mıdır?
Kendiliğinden mi oluşur;
Yoksa planlı programlı, sürekliliği olan, her türlü teknolojik olanak ve araçlarla gerçekleştirilmek istenen ülke, bölge dünya çapında bir ekip çalışmasının uyguladığı küresel bir proje midir?
Sadece tek bir alanla mı sınırlı, yoksa siyasal, sosyal,