Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Seyyid Abdülkâdir Belhî

Seyyid Abdülkâdir BelhîEsrar-ı Tevhid yazarı
Yazar
0.0/10
0 Kişi
7
Okunma
5
Beğeni
1.759
Görüntülenme

Hakkında

Belh yakınlarındaki Kunduz'da doğdu. Özkent Hükümdarı Burhâneddin Kılıç'ın soyundan gelen Nakşibendî-Müceddidî şeyhi Seyyid Süleyman Efendi'nin oğludur. 1855'te Belh'te meydana gelen karışıklıklar yüzünden, üç yüz kadar müridiyle ülkesinden hicret etmek zorunda kalan babasıyla birlikte İran ve Irak yoluyla Anadolu'ya geçip Konya'ya geldi (1859). Dinî ilimleri, Arapça ve Farsça'yı babasından öğrendi. Konya'da yirmi yaşlarında iken İbnü'l-Arabî'nin el-Fütûḥâtü'l-Mekkiyye'sini okuyup bitirdi. Dört yıl kadar Konya'da kaldıktan sonra Bursa'ya giden aile, Sultan Abdülaziz'in Şeyh Süleyman Efendi'yi davet etmesi üzerine İstanbul'a ulaştı. Şeyh Süleyman Efendi 1867'de Eyüp Nişancası'ndaki Şeyh Murad Buhârî Dergâhı meşihatına tayin edildi. Abdülkādir, babasının ölümünden sonra bu tekkenin şeyhliğine getirildi (1887). Kırk altı yıl bu görevde kaldı. 17 Mart 1923'te vefat etti. Cenaze namazı Eyüp Camii'nde kılındı ve Şeyh Murad Dergâhı'nın hazîresinde babasının yanına defnedildi. Seyyid Abdülkādir-i Belhî, Nakşibendî-Müceddidî icâzetini babasından aldı. İstanbul'a geldiği ilk yıllarda, Hamza Bâlî'nin ölümünden sonra Hamzaviyye adını alan Bayramî Melâmîliği'ni temsil eden Bekir Reşad Efendi'ye (ö. 1875) intisap etti. Zâhiren Nakşibendî-Müceddidî olarak görünmekle birlikte Hamzavîliğin prensiplerine sıkı sıkıya bağlı kaldı. Bekir Reşad Efendi'den sonra uzun yıllar İstanbul'da Hamzavî kutb*u olarak tanındı. Üçüncü devre Melâmîliği adı verilen Nakşibendî Melâmîliği'nin kurucusu Muhammed Nûrü'l-Arabî İstanbul'a geldiğinde kendisini sık sık ziyaret ederek tarikatını Abdülkādir-i Belhî'ye tasdik ettirmek istediyse de münasebetleri dostluk çerçevesinde kaldı. Hamzavîlik Cumhuriyet döneminde oğlu Ahmed Muhtar'da (ö. 1933) kesintiye uğradı. Aralarında Bahariye Mevlevîhânesi şeyhi Hüseyin Fahreddin Dede, Ferruh Çelebi ve çelebilik makamını temsil eden Abdülhalim Çelebi gibi ileri gelen kişiler bulunmasına rağmen, Mevlevîler'in çoğu Abdülkādir-i Belhî'yi kutub kabul etmişlerdir. Eserleri. 1. Esrârü't-tevḥîd. Mesnevi tarzında yazılmış 223 beyitlik Farsça bir eserdir. İhvan*ından Selânik Valisi Mehmed Nâzım Paşa tarafından nazmen tercüme edilmiştir (İstanbul 1331). Müellif hattı nüsha Sefînetü'l-evliyâ'nın içinde yer almaktadır. 2. Divan. Şiirlerinde Gulâm-ı Kādir ve Belhî mahlaslarını kullanan Abdülkādir-i Belhî'nin Farsça, Çağatayca ve Anadolu Türkçesi'yle yazdığı şiirlerden meydana gelen büyük bir divanı vardır. Ancak bu şiirler edebiyat açısından değil, daha çok tasavvuf bakımından önemlidir. Divanı dışındaki eserlerinde bulunan beyit sayısı ise otuz beş binin üzerindedir. 3. Yenâbîʿu'l-ḥikem. On bir bin beyitten meydana gelen bu tasavvufî eserin yazılışı 1902'de tamamlanmıştır. 4. Künûzü'l-ʿârifîn. Tasavvufî hal ve makamları açıklayan 5453 beyitlik Farsça mesnevi tarzında bir eser olup 1905'te yazılmıştır. 5. Gülşen-i Esrâr. 6876 beyitlik bir eserdir. A. Gölpınarlı'nın, Abdülkādir-i Belhî'nin oğlu Ahmed Muhtar'da gördüğünü söylediği yukarıda adı geçen dört eserin bugün nerede olduğu bilinmemektedir (bu eserler için bk. A. Gölpınarlı, s. 183-187). 6. Sünûḥât-ı İlâhiyye ve İlhâmât-ı Rabbâniyye. 2260 beyitten meydana gelen eserin Abdülkādir-i Belhî'nin kendi hattıyla olan nüshası İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi'ndedir (İbnülemin, nr. 3360). İbnülemin, adı geçen bu eserlerin dışında Şems-i Raḫşân ve Şümûs-i Esrâr adlı iki eseri daha olduğunu söyler. Abdülkādir-i Belhî'nin eserlerinin hepsi manzumdur.
Tam adı:
Şeyh Seyyîd Abdülkâdir-i Belhî
Doğum:
Belh, Kunduz, Afganistan, 1839
Ölüm:
İstanbul, 1923

Okurlar

5 okur beğendi.
7 okur okudu.
1 okur okuyacak.
Reklam

Sözler ve Alıntılar

Tümünü Gör
Türk müziğinin en önemli sanatkarlarından Tanburi Cemil Bey'in Abdülkadir Belhi Hazretlerinin bağlılarından olduğu söylenilmektedir.
Sayfa 20 - Önsöz. Niyazi Sayın'dan aktarılmıştır.Kitabı okudu
Men reâni behr-i an meftûh şod Len terâni behr-i ân mesdûd şod Terc: Men reâni onun için fethedilmiş oldu. Len terâni ona sedlenmiş (yasak) oldu. (Men reâni fekad reel Hak./Beni gören muhakkak Hakk'ı görmüş olur. [Hadis]) (Hz. Musa "Rabbim seni göreyim" dedi. Aldığı cevap "Lenterani" beni göremezsin oldu. Hz. Musa ben, sen diye ikilik düşündüğü için "len terani" cevabını aldı.)
Reklam
83. Zâtışân ez zât-ı Hak nebûd cüdâ Gerçi beyn-i her düş od mîm-i siva Kendilerinin zâtları, aralarında gerçi sivânın mim'i olduysa da, Hakk'ın zâtından uzak olmadı. (mim -m- harfi: Ahmed, ahad okunurken, -m harfinin ilâvesiyle Ahmed olur. Ahad: Bir) 84. Beyn-i Ahmed tâ Ahad yek mîm fark Cümle âlem şod derûn-u mîm gark Ahmed ile ahad arasında bir mim farkı var. Bütün âlem mim'in içine gark oldu. 85. Mim-i Ahmed şod zuhûr-u kâinât Mim-i Ahmed mazhar-i cümle sıfât Kâinatın zuhuru Ahmed'in mim'i oldu. Ahmed'in mim'i bütün sıfatların mazharıdır.
105. Kisve-i insânî ez Hak rahmet est Her ki ender kisve şod der rahmet est İnsani kisve Hak'tan rahmettir. Kisvenin içinde olmuş kişi rahmettedir. 106. Âlem-i insân zi âlemhâ birûn Ân ki insân est ân şod rehnümûn İnsanın âlemi âlemlerin dışında. İnsan olan, yol gösterici oldu. 107. Âlem-i insân zi âlemhâyi Hak Çün derin âlem zi Hak gired sabak İnsanın âlemi, Hakk'ın âlemlerinden. Zirâ bu âlemde Hak sağlamca öncelik kurdu. 108. Âlem-i insâni est bi-kıyl ü kâl Kâlhâ kerded temâmi sûy-i hâl İnsâni âlem, dedikodusuz ve sözsüz olur. Hâl yönünde olunca, sözlere son verilir.
62. Bâ Muhammed keşt Hak ayn'ül ayan Z'ân sebeb Hak kerd der Kur'ân beyân Hak, Muhammed'le apaçık meydana çıktı. Hak, o sebepten Kur'ân'da bahs etti. 63. Ez Muhammed şod zuhûr-u kâinat Ez Muhammed cümle âlem der hayât Muhammed'den ötürü kâinat meydana geldi. Muhammed'den dolayı bütün âlem hayatta. 64. Ez Muhammed keşt âlemra vücûd Ez Muhammed arifan şod der şuhud Muhammed'den dolayı, alem var oldu. Muhammed'den dolayı, ârifler, görünürde oldu. 65. Ez Muhammed şod avâlim âşikâr Çün ez'ân der gerdeş est leyl ü nihar Muhammed'den dolayı âlemler âşikâr oldu. O'ndan ötürü, gece gündüz devredişte oldu.
gölgeler senin gözünden kaybolduğunda, gölge sahibi gözüne görünür olur.
Seyyid Abdülkâdir Belhî
Seyyid Abdülkâdir Belhî

Yorumlar ve İncelemeler

Tümünü Gör
Reklam
Henüz kayıt yok