Tarık Buğra

Tarık BuğraOsmancık author
Author
8.3/10
5.7k People
32.6k
Reads
1,530
Likes
50.8k
Views

Tarık Buğra Posts

You can find Tarık Buğra books, Tarık Buğra quotes and quotes, Tarık Buğra authors, Tarık Buğra reviews and reviews on 1000Kitap.
“Biz ayaza direndik. Ama, hak edilen meyve nerede?”
Sayfa 372Kitabı okudu
Bir başkasının hayatına ve yaşayış tarzına bu kadar pervasızca burun sokabilmek için ne kadar küstah olmalı idiler!
Reklam
"İslamın kara günleridir bugünler. Bildiğinden de kara günler yaşıyorsun. Gafletin ebedî nuru da örtmüş, sen tek başına, çulsuz çuvalsız aklının peşine düşmüş, yol bilmez, yordam bilmez, iz görmez, başını alıp gidiyorsun, sırtını o ebedi nura dönmüş de, kendini kurtuluşa gider sanıyorsun. Uçurum seni yutacak. Kurtulamazsın!"
Alnı kırışık, beli bükülmüş, fersiz, kalan bütün gücünü çılgın bir hırsla ümide bağlamış bir sessizlikti bu.
İstanbul’u tutanlar hem daha çok, hem de daha rahattılar. Çünkü onların sözleri hazırdı. Hoca efendi bu sözleri onlara bol bol vermişti. Kuvvacılara gelince… Reis Bey, “Nefes almadan çalışmak ve fırsat buldukça konuşmak, hiçbir fırsatı kaçırmadan, fırsat yaratarak konuşmak lazım” diye düşündü. Asıl iş de kolay, açık, halkın ruh yapısına uygun beş, on cümle bulmakta, bunları bıkmadan usanmadan tekrarlamakta idi.
Sayfa 226 - İletişim Yayınları
“Bu kötü yoldan dönmezseniz, sizi Yunan’dan önce tepelemek için elimden geleni yapacağım. Silah mı? Silahla. Kanun işledi de kanun mu? Kanunla. Gözümü kırpmadan vereceğim idam kararı, sizin için verdiğim olacak. Bu namert yolundan dönmek niyetinde değilseniz, azıcık da aklınız varsa beni buradan sağ göndermeyin.”
Sayfa 203 - İletişim Yayınları
Reklam
O, peşinden sürüklediklerinin malı idi. Aşıladığı inanışın, inandırdıkları ölçüde kölesi idi. İnanan, inandırandan çok daha hürdü.
Sayfa 181 - İletişim Yayınları
Öyle köyler, öyle kasabalar vardı ki, güney dağlarını Damat Ferit’in kışkırttığı haydutlar yatak yapmış, kuzey tepelerinde ise Kuvayi Milliye birlikleri karargah kurmuştu. Her iki taraf da halka, elde mavzer; “Bize” ve “Bizim için” diyordu.
Sayfa 164 - İletişim Yayınları
“Gün akşamlıdır devletlim; dün doğduk, bugün ölürüz!” Evliya Çelebi, sanki bu defa, vahşi yaylaların dev delikanlısının ağzından, bütün bir milletin adına, Allah’a sesleniyordu.
Sayfa 161 - İletişim Yayınları
Düşünmek insanın içinde kendine karşı bir düşman daha peydahlaması oluyordu. Şartlar o kadar berbattı işte. Üzerlerine çöreklensen, didik didik etsen eline iç çöküntüsünden başka ne geçecekti? At kahkahayı “Alaman bombası” gibi bu berbat durumun alnı kabağına, paramparça et namussuzu, bak ondan sonra dua, nasıl yiğit duası oluyor.!
Sayfa 161 - İletişim Yayınları
Reklam
Bir ordunun derlenip, toparlanması, hatta yeniden kurulması, evet, yavaş yavaş olacaktı. Fakat asıl sabır isteyen, asıl yavaş yavaş dedirten, dedirtmesi gereken iş bu idi; yanılanı yanıldığına inandırmaktı, onu yoktan yere bir başka düşman yapacak bir yerde, hakkı olan cepheye, asıl cephesine kazandırmaktı. İpi koparmak kolay, bir İstanbullu Hoca’yı tepeleyivermek ondan da kolaydı. Ama bu kazanç değil, kayıp olacak, meseleyi halletmeyecekti. Çünkü karşıdaki tek bir varlık değil, bir inanış, bir düşünüş düzeni idi ve doğumu, beslenişi, gelişimi, tutunuşu, yayılışı, bu topraklarla bu millet böyle olduğu için böyle olmuştu.
Sayfa 159 - İletişim Yayınları
Başlangıçta doktor da Salih gibiydi. Fakat artık o en büyük düşmanın “sabırsızlık” olduğunu öğrenmişti, çünkü heyecanlanıvermeleri, kıymaları, suçlandırmaları ve arzu kaynamaları ile kendisinin, Doktor Haydar’ın bir hiç olduğunu öğrenmiş, davanın üç boyutunu; vatan, millet ve tarih boyutlarını idrake başlamıştı.
Sayfa 158 - İletişim Yayınları
Doktor on beş adım kadar ötedeki armut ağacında bir çift serçe görmüştü: ”Nah işte nişan da hazır, sağdaki senin, soldaki benim, davran..” dedi. Salih: ”Iıh, kuşa atmam.” dedi arkasını döndü. ”Niye?” ”Hiç işte, anam döver.”
Sayfa 155 - İletişim Yayınları
Harp onu bilmeyen için ne kadar akıldışı, ne kadar insan ve hayat gerçeklerine zıt ise, onu bilenler için de tek gerçek halini alıyor, o kadar tabiileşiyordu. Sanki harpsiz hayat olamazdı, harpsiz hayat, yapmacık, düzmece, yalan idi. Doktor bunu düşünmeye mecbur olur ve acı acı gülerek: “Bu da bir çeşit şehit düşmek.. hayatı asıl harpten sağ çıkanlar kaybediyor.” derdi
Sayfa 137 - İletişim Yayınları
Konuşmak yok, düşünmek, hatta düşünmek bile değil de, hatırlamak, ümit etmek, hayal kurmak, ümitsizliklerle ürpermek, can korkusundan donup kalmak vardı. Konuşmalar sadece ve sadece yapılacak işlere bağlı idi. Bu işler de kazanmak, kaybetmemek, öldürmek, öldürülmemek ve daha az ölerek daha çok öldürmek endişelerinden ibaretti. Ve bu yıllarca, aylarca değil, dakikalarca, saniyeler boyunca böyle sürmüştü. Bu demekti ki, insan ve insanlar yoktur, ümitler, arzular, can çekmeleri, özlemeler, hülyalar yok demeye mecbur olduğunuz kadar abestir, gerçek dışıdır ve sadece taarruz veya ricat veya oyalama veya sarma veya sarılmama planları, emirleri vardır.
Sayfa 136 - İletişim Yayınları
1,500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.