Fatih Sultan Mehmet İstanbul'u alınca şairler ona şiirler yazarmış.. Bir gün biri gelip Fatihe söyle der;
'Devletli hünkârım sabahınız hayır olsun
Yediğin bal ile kaymak güzergâhın çayır olsun'
Fatih adama bol altın verince etrafta ki insanlar şaşırırlar hünkarım bundan daha iyi söyleyenler oldu neden onlara vermediniz bu adama verdiniz demişler..
Fatih de demiş ki; Bu adamın söylediklerini samimi buldum. Garibim bu dedikleri şeylerin en lezzetlisi ve hoş olduğuna inanır başka şey bilmiyor ki.
Fatih Sultan Mehmet Hanın'in sarayına bir ayda; Un Bursa'dan, bal Malkara’dan, zeytin İzmit'ten, tuz Eflak'tan, üzüm Kargın ve Ayaş'tan, balık bazen lerkos Gölünden, armut ve kestane Bursa'dan getirilmekteydi.
Papazyahnisi’nin, midye dolması'nın ve sardalye gibi balık konservelerinin bu yoldan Türk mutfağına geçmiş olduğunu kabul etmekte, halik yemeklerinin, karides gibi kabuklu deniz ürünlerinin de bu yolla Türk mutfağına girmiş olabileceğini söylemekte.
Türk mutfak kültürünü çok önemli yemeklerinden biri olan Toyga aşını anmak gerekir. Bulgur çorbası, yoğurtlu çorba veya lebeni çorbası olarak da geçmektedir.
O yüzden özellikle kışın et sağlamak için başka yöntemler bulunmuştu. Pastırma bunlardan yalnızca biridir. Çemenle kaplanan, güneşte kurutulmuş et parçalarını bugün başka türlü yapıyor olsak da, o sıralar bunun, at sırtı ile eyer arasına etin bastırılması yöntemiyle yapıldığı, hana adını da buradan aldığı söylenir.
Rouxnul belirttiği gibi, "daha somaki bir tarihten kalma bir metne göre, (av) savaşı öğreten en iyi etkinlikli. Türkler'in gözünde savaşın anlamıyla av hemen hemen birbirinin eşiydi ve genel kural olarak, erişkin sayılmak için nasıl bir adam öldürmek gerekliyse, bir av başarısı da çoğu zaman bir adam öldürme değerindeydi."
"Oğuz Kağan Destanında, büyûk ziyafetlerde kesilecek koyunun, hangi parçalarının hangi boylar tarafından yenileceği acık olarak belirtilmişti Boylar ve I ürk kesimleri arasında kavga çıkmaması için, hangi Türk bölüğünün. hangi parçayı yiyeceği, önceden kesin bir töre olarak ilan edilmişti. Bu düşünce, Tûrkler’de Tılüş veya pay’ sisteminin bir görüntüsü idi Bir koyundaki et payı, çok daha geniş bir manada, bir devlet ve hukuk anlayışının, başka bir şekilde anlatılışı idi ‘
Türkler'de gelenekten gelen et ağırlığı, Anadolu’ya gelişleriyle birlikte çok köklü bir dönüşüme uğradı. Orta Asya iken sadece et yiyen Türkler Anadolu da daha fazla sulu yemeklere ağırlık verince eti azaltıldı.