“sen yokken bu şehir başıma kalıp
…
nihayetim olur canımı alıp
…
sen yokken bu şehir gözüme bakıp
senden kalanları içime atıp
hatır üzerine hatır atlayıp
ihanetim olur beni aldatıp
sen yokken bu şehir yakamdan tutup
bütün caddelere sanki kan kusup
zehir üzerine zehir yutturup
akıbetim olur kanımda durup”
“senle aramızdaki diken
gülistandan gülden öte
asır oldu suskunluğun
kabristandan çölden öte
…
bugün kendimden bizarım
bulutlardan gökten öte
…
hicranından çok yorgunum
senden gayrıya dargınım
içimdeki şu yangınım
ateşlerden külden öte”
Nasıl Şimdi?
Hicran artık asıl şimdi
Sonu gelmez fasıl şimdi
Gülistanı viran eden
Gülden ayrı nasıl şimdi?
Gül, bülbülden yaslı şimdi
Kalp, kahırdan paslı şimdi
Kerem bugün toprak oldu
Bilmem nerde Aslı şimdi?
Vefa aşka yafta şimdi
Kaldırılmış, rafta şimdi
İhanetle sulheylemiş
Belki aynı safta şimdi
Kalbekarışık
İlaçtır dua
Hüzün işgalinin ilacı
Ve duasızlık, devasız sancı
Yolcusun sen
Dua ettiğin İlah, sahib-i han, hancı
Bir üzüm tanesinin peşinde olma!
Çünkü o bağban, o bağcı
Dua devanın tükendiği anda ilaç
Dua çırılçıplak kaldığında
Allah'ın sana giydirdiği taç
Zifiri karanlıkta sirac
Arşı rahmana miraç
Dua...
Kalbe inen üç yol vardır. Kur'an'da insanın kalbine bu üç yoldan iner. Birincisi dildir; Kur'an dilden kalbe tilavetle iner. İkincisi akıldır; Kur'an akıldan kalbe tefekkürle iner. Üçüncüsü de davranışlardır; Kur'an davranışlardan kalbe güzel ahlak ile iner. İşte bu üç yoldan kalpte biriken Kur'an insanı diri kılar, kamil kılar. Bundan sebep Kur'an olmaksızın insan için bir mutluluk tasavvuru muhaldir. Kur'ansız sürülmüş bir hayatın sonu kesinkes izmihlaldir.
İnsanın yaptığı işler, davranışlar Arapçada iki başlık altında değerlendirilir; fiiller ve ameller. Fiil; vasıfsız, hedefsiz iştir. Başka bir ifade ile insanın hayvanlarla müşterek olarak yaptığı davranışlardır, hallerdir. Mesela bir insanın yemek yemesi, fiildir. İnsanda bir şey yer, herhangi bir hayvan da... Fiil olması bakımından insanın yaptığı iş, hayvandan ayrılmaz. Peki, bir işi fiil olmaktan çıkaran, onu amel yapan şey nedir? O işi yapanın o işe atfettiği amaç, gayedir. O gayeyi atfettiğinde o iş fiil olmaktan çıkar, amel olur. Örneğin bir insan karnını doyurmak için yemek yediğinde bir fiil gerçekleştirmiş olur. Ama insan besmele çekerek yemeğe oturursa, besmele çekerek uyursa, besmele çekerek güne başlarsa onun fiili artık diğer canlıların yaptığı fiillerin üzerine çıkar; amel olur ve insan o işten Allah'ın katında sevap kazanır. Onun için bir insan besmele çekip yemeğe başladığında, eğer haramla beslenmiyorsa doyana kadar ibadet halindedir. Bir insan besmele çekerek uyursa, eğer haram bir şekilde, haram bir yerde uyumuyorsa uyanana kadar ibadet halindedir. Besmele bizim günlük, sıradan işlerimizi salih amel haline getiren bir niyet deklerasyonudur. Besmele çektiğimiz zaman artık o iş Allah'ın rızası için yapılan bir ibadete dönüşmüş olur.
Haşr suresi 16. ayette Allah Celle Celalühü şeytan için buyuruyor ki; "Hani o insana "inkar et" der; o inkar edince de; "Bilesin ki benim seninle ilgim yok, ben alemlerin rabbi olan Allah'tan korkarım," der.
Şeytan gelir insana bir teklifte bulunur; "İnkar et, iman elbiseni çıkar üzerinden rahat et, hiçbir derdin, tasan kalmayacak, serbestçe istediğin gibi yaşayabilirsin," der. İnsan onun sözüne kulak verip küfre düştüğünde, "Bilesin ki benim seninle bir ilgim yok, ben alemlerin rabbi olan Allah'tan korkarım" der.
Kime aldandığımıza çok dikkat edelim. Kim, bizi nasıl kandırıyor? Şeytanın Kur'an'da geçen bir diğer ismi "hazul"dur. Hazul; yüzüstü bırakan, vaat ettiği hiçbir şeyi yerine getirmeyen; insanı günahın renkli balonlarıyla, oyuncak şekerleriyle aldatıp tuzağa çeken ve zehrini insana enjekte eden bir varlıktır. Bir tarafta "Ben alemlerin Rabbi olan Allah'tan korkarım. Sen kendin ettin, kendin buldun. Ben senden uzağım..." diyen hazul olan şeytanın yolu, diğer yanda sırat-ı müstakim; sıddıkların, şehitlerin ve sadıkların yolu.
İstesen de istemesen de sen Rabbine doğru yol almaktasın. Bu idrak insana zaman bilinci verir; varoluş bilinci, etrafını yepyeni bir perspektiften değerlendirme hususunda bir iç motivasyon sağlar. Eğrileri, doğruları yeniden hizalama, hesaplama imkanı verir. Allah’a dönüyoruz. Bu şu demektir; biz baki değiliz. Bu şu demektir; bu dünya da baki değil. Sahip olduğun hiçbir şey kalıcı değil. Asıl hayat ahiret hayatıdır. Hesap, ahiret hesabıdır.
Bunu ben de söylüyorum ne kadar riayet ediyorum? Bunu sen de söylüyorsun ne kadar riayet ediyorsun? Birbirimizi düzelte düzelte kemale gideceğiz. İmam Şafii Hazretleri’nin Asr suresiyle ilgili bir izahı vardır; “İnsanlar ziyandadır; iman edip salih amel işleyenler müstesna.” İman edip salih amel işledin; bu sadece gemiyi kurtarmaktır. Gemiyi kurtaran kaptan oldun. Ayetin devamında diyor ki; “Birbirlerine hakkı ve sabrı tavsiye edenler başkadır.” (Asr,3)
Kendini kurtarman yetmez; ötekini de kurtaracaksın... Eğrilen kardeşini de doğrultacaksın; evladını doğrultacaksın; eşini, dostunu, çoluğunu çocuğunu doğrultacaksın. Görevin sadece salih olmak değil, ıslah etmek. Buradan şöyle bir yorum çıkıyor; mutlu olmak, sadece psikolojik bir olgu değil, aynı zamanda sosyolojik bir olgudur. Yani sadece iman ettin, salih amel işledin, nokta. Güzel ama bu izole bir faaliyettir. İşin, vazifen burada bitmiyor ki senin. Eğer böyle düşünürsen mutluluk yarım kalır.