İnsan, kafasında taşıdığı düşüncelerden kaçtıkça büyür bu düşünceler ve bir süre bu düşüncelerin ağırlığını kaldıramaz. Ya bunlarla yüzleşir ya da o acıları yaşama pahasına sürekli kaçmaya çalışır.
Bir paragrafta şöyle diyordu: “ Bana uğrayan ve adını söylemeyen bu acı da neydi böyle? Nasıl oluyordu da şiddeti ve süresi aynı olacak şekilde bana misafir oluyor sonra da hiçbir şey olmamış gibi beni bırakıp gidiyordu?”
Aslında acılarımız da bir nevi aşk gibidir. Nereden , kimden ötürü geleceğini bilemeyiz lakin hikâyenin sonunda yaşarız. Yazarın da dediği gibi “ Hiçbir şey olmamış gibi beni bırakıp gidiyordu.”
Bazen o çok sevdiğiniz, dolu dolu gençlik yaşadığımız dönemdeki acının aslında bir gelecek çağrısı olduğunu bildiğimiz insanlar da hiçbir şey olmamış gibi yollarına devam etmektedirler. Ve sonunda tek başına kaldığınızda kendi benliğiniz ile cebelleşirsiniz ve en büyük acıdır ki bağlanmak, fazla anlamlar yükleyip, hayatımızın merkezinize almak.
Her acı insanda bir miktar tortu bırakır, bunun da bende bıraktığı tortu her daim soru işaretleri oldu. Her defasında bana uğrayan ve adını söylemeyen bu acı da neydi böyle?
Yolun neresinden dönülse kârdır sözü, bazı yollar için geçerli değildir. Bazı mesafeler kısa da olsa orada tüketilen zaman çoktur. Bu yüzden de oradan dönülmesinin ne kadar kâr ya da zarar getireceği asla bilinmez.
Ölmekte olanlardır asıl ölüler. İnsan için asıl ölüm, ölümün farkında olmaktır. Ölen kişi bilmez öldüğünü, henüz ölmeyenlerdir bu gerçeğin farkında olanlar.