Ortaçağ İslâm sanatçıları nerede uygun çalışma olanakları bulmuşlarsa, kendi istekleriyle oraya göç etmişler, kimi zaman da istilalar nedeniyle zorunlu olarak yer değiştirerek kendilerini koruyup destekleyecek bir koruyucu patron aramışlardır
Rönesans döneminde "sanat" (güzel sanatlar olarak resim, heykel, mimarlık vb.) ve "zanaat" (güzel sanatlar dışında kalan tüm el sanatı ve beceriler) ayrımı yapılarak zanaata oranla sanatı üstün tutan bir eğilim ortaya çıktı.
●Eski Yunan ve Roma çağında tek sayılar "eril", çift sayılar ise "dişil" olarak nitelenmekteydi. Buna göre çift (dişil) sayılar,tek(eril) sayılardan daha zayıftı, çünkü çift sayılar iki parçaya ayrıldığında, merkezde bir sayı yer almıyordu; tek sayılar temel sayıları, bir tek bir de çift sayının toplamı tek sayıyı, iki tek sayının toplamı ise çift sayıyı veriyordu. O dönemlerde erkek çocuğun doğumu kız çocuğun doğumuna göre daha şanslı bir olay olduğundan, tek sayılar iyi bahtla bütünleştirilmekteydi.
Romalı şair Publius Vergilius (Virgil) Maro (İÖ 70-19) şöyle yazar: "𝗧𝗮𝗻𝗿ı𝗹𝗮𝗿, 𝘁𝗲𝗸 𝘀𝗮𝘆ı𝗹𝗮𝗿ı 𝗱𝗮𝗵𝗮 ç𝗼𝗸 𝘀𝗲𝘃𝗲𝗿𝗹𝗲𝗿".
İlk insanlar örneğin dörtten fazla çakıltaşını sayamıyorlarmış ve 4 sayısı, çok uzun bir süre insanın sayısal algılamasının sınırı olarak kalmış.Bunun izdüşümleri tarihin çok daha ileri dönemlerine kadar uzanmıştır.Örneğin Romalılar,ilk 4 oğullarına Gaius,Lucius,Marcus,Servius gibisinden özel adlar verirlerken beşinciden itibaren ad vermede sayılara başvururlarmış:Quintus(beş),Sextus(altıncı),Octavius(sekizinci)vb.Babiller şaşılacak denli büyük sayı değerlerine dek varabilmişlerdir