Aşk, her insanın kalbinde taşıdığına göre değişen bir şeydi. Aşk, kimi zaman ateşte yakmaz, denizde boğdurmaz, kimi zaman da bir sinekle insanı yere sererdi. İnsan kalbinde ne taşıyorsa, aşk ona göre kendini gösteriyordu.
Aşk varsa eğer, bir çiçeğin kapısını çalarak rızık için konan arıya tebessüm edilir, kursağında yavrusuna rızık götüren kuşa hayretle bakılır ve ölü tırtılın diri kelebeğe takdir edilişi gözyaşlarıyla izlenirdi.
Aşk, bir annenin evladının üzerine titremesi, babanın yavrusuna gölgesi ve kardeşlik bağının adıydı. Bülbülün güle hasreti ve bu hasretin sancısıyla dikenlere sarılmaktı.
Aşk, sevdiği ısınsın diye kendi canını yakmaktı.
kitapyurdu.com/yazar/fatih-kar...instagram.com/yazarfatihkarat...
Bu nasıl bir zehir ki, Alem-i İslam'ı yakar,
Müm'in kardeşi ölürken, O sadece bakar,
Çocuklar parça parça, feryadlar arşa çıkar,
Münafıklar el pençe, küffara selam çakar!
"Bunu hiç unutma evlat!
Batı hiçbir zaman uygar olmamıştır ve bugünkü refahı; devam edegelen sömürgeciliği, döktüğü kan, akıttığı gözyaşı ve çektirdiği acılar üzerine kuruludur."
Aliya İzzetbegoviç