Mala, mülke, şöhrete, insana, bilgiye "sahip olmak" demek, onları ele geçirmek, kendine mål etmek. onlara egemen olmak ve dilediğince kullanmak anlamına gelir. Ama bu maddesel sahip oluşların sonu yoktur. İnsan hiç bir za- man yeterince şeye sahip olamayacaktır. Çünkü maddesel olan, elle tutulan aldatıcı ve geçicidir. Bu nedenle
Para ile bir ürün olan kitabı ikiz görmek, tepeden tırnağa düzen kurma ideolojisi olarak da işleyen postmodernizmin en çok özlediği sonuçlardandır. Bu özdeşliği hiç değilse bir kez görebilmek için bir kurgu yaratır elbette, ama iskambilden kurduğu bu hayal de kolayca yıkılır. Yazarın emek ürünü olan bir yapıtın (yazı, şiir, roman, öykü, eleştiri) karşılığını ölçecek para birimi yeni zamanların keşfi: postmodern zamanlarda, yazarların ya da yaratıcı yapıtların ederi hemen hesaplanabiliyor. Bir romanı iş zamanı ile değerlendirince, onun kaç paraya satılıp yazarına ne kazandıracağını basit aritmetik hesabıyla bulabilirsiniz.
(sf 11-14 arasındaki bölümden derlenmiştir)
Kurtuluş Savaşı sırasında daha çok taktik nedenlerle benimsenmiş olan "halkçılık" değişen koşullar altında eski anlamını yitirmeye mahkumdu. Artık ne egemenliğin halkta olması söz konusuydu , ne alınan ekonomik kararlarda halkın gözetildiği söylenebilirdi, ne de gerçekten halkın yararına
Fransa'dan başka papalığın savunucusu yoktur ... Roma Katolikliği tutkuyla yaşamak istiyor, yaşama gücü olağanüstü, hâlâ büyük gücü var, dünya papa egemenliği gibi, tarihsel bir ideolojisi var, bir anda silinip gidemez.
Pantürkizm, Balkanlardan Asya steplerine kadar uzanan geniş coğrafyada yaşayan Türklerin birliğini yani "Büyük Türk Birliği" ilkesini savunan, temsilcisi olmaktan onur duyduğum izmdir. Pantürkizm, İslam sosu başta olmak üzere bütün izmlerden arındırılmış saf Türklüğü tanımlar. Gurur duyduğumuz Teşkilatı Mahsusa'nın da kuruluş
Tamam belki kitabı aylarca elimde yük gibi taşıdığımdan kitabın beni sıktığını düşünebilirsiniz, buna hak verebilirim. Lakin kitabın başı ile sonunun nasıl gittiğini harfi harfine hatırlamakta olduğumdan bu yorumlarımı olabildiğince objektif tutmaya çalışacağım.
Bir yazılımcı grubun nasıl meta işine başladığını ve sonraları bundan pişman olup bu
Tarih sınıfların mücadeleleridir. Ortaçağ sınıf mücadelesi dinsel/mezhepsel çatışmalar biçimine büründüğü temelinde yatan ekonomik neden-etkenlerle anlaşılabilir. Günümüz toplumlarında egemen olan burjuvazi ve ideolojisi iken, Ortaçağda; avrupa’da feodal, doğu toplumlarında ise Asya tarzı üretim biçimi/doğu feodalizmi-despotizmi hakimdi.Ortadoğu
"Ama bu dünyanın biricik incisi. Kimse böyle bir inci görmemiş bugüne kadar."
Hayallerimizi satın alabilir miyiz ya da hiç beklemediğimiz anda fırsatlar önümüze çıkabilir mi?
İnci de olduğu gibi ağabeyinin Kino'ya ilettiği soru "Peki artık zengin olduğuna göre ne yapmayı düşünüyorsun?" ile ve Kino'nun verdiği cevap beni çok etkiledi. "Evleneceğiz". İmkansızlığı yaşayan bir kabilenin mensubunun verdiği cevap. Tıpkı bizler de kısıtlı hayaller içinde yer aldığımız gibi. İmkansız bir şeyin olmadığını göz ardı edercesine...
Şans, uğursuzluk, umut, pişmanlık, kötü anılar, korku, kararlılık gibi temaların yoğun harmanlandığı bir eser.
Yazar, bir sonraki olayda bizleri nelerin beklediğine dair küçük de olsa ipuçları vermeyi ihmal etmiyor.
Karakterlerin ilahi güçlere ve sayılara önem vermesi, inançlarının onlara umut vermesi, Kızılderili halkının zamanında zulüm görmesi ve küçük bir kıvılcımın o kötü anıları hatırlatarak ateşlemesi gibi konular oldukça hakim.
"Geleceğe ilişkin düşü gerçekti, asla yok edilemezdi."
Kino'nun bu kararlı yapısı beni etkilese de eşine karşı ataerkil yapısı, ona olan düşüncelerimi yerle bir etti. Ah gözünü hırs bürüyen zavallı Kino.
Yazarın ataerkil ve bir kadının erkekten bağımsız yaşayamama düşüncesine hak vermiyorum.
Hayallerinin sesini kıs, zira onu ele geçirmek isteyen çok olur. Bir inci nelere yol açabilir gerçek dünyamızda? Küçük bir umuttan koca bir yıkıma...
Küçük bir şeylerin büyük şeylere yol açacağını kim bilebilir ki.
Emin Özdemir bu eserinde -eserin adından da anlaşılacağı üzre - okuma kavramından başlayarak eserleri, okuma ve değerlendirme sekillerine göre üç gruba ayırmış. Öğretici, kurgusal ve ikisinin karması. Sonrasinda her bir eser çeşidinin nasıl okunması gerektiğini örneklerle açıklamış.
Kitabın ikinci bölümünde okuma alışkanlığı kazanmak için okumaya nereden başlayacağız,sorusunun cevabını çeşitli yazarların konuyla ilgili verdiği cevaplardan yararlanarak açıklamaya çalışmış. ( Kimi yazarlar klasiklerden başlanabilir derken kimileri hafif kitaplardan klasiklere gitmek daha uygun olur demiş.Konuyla ilgili değişik görüşler var.)
Son bölümde ise - ömür sınırlı okunacak kitap çok olduğu için - hangi kitapların okunabilecegine dair hem öğretici hem kurgusal eser listesi verilmiş.
Faydali bir eser olduğunu düşünüyorum. Ancak yazarın dünya görüşü ve ideolojisi eser listelerine yansımış.
Okuma SanatıEmin Özdemir · İnkilap Kitabevi · 197534 okunma
Kitabı beğenmekle beğenmemek arasında kaldım şahsi fikrim aşk, romatizm sevhi muhabbet ne varsa artık sadece o olmalı. Süslü cümlelerin altında siyasi propagandalar olmamalı. Romanın bağlamı 70'ler ve biyografik olaylar etrafında dönen aşk mektupları bunu biliyorum. Ancak aşkın hissettireceği duygular fanatizm ve öfkenin altında kalıyor yer yer. bu sadece kitabın bana hissettirdikleriyle alakalı yazar direkt propaganda yapmıyor da yazarın ideolojisi kitaba o kadar aksetmiş ki okurken bir rahatsızlık duyuyorsun. Necip fazıl okurken de o rahatsızlığı duyuyorum mesela. O kapalılık kendinden olmayana karşı dışlayıcılık. Hissettiklerim dışında birçok cümlenin altını çizdim. Kitabı okurken hep şöyle oldum bir cümlenin altını çizyorum tam buldum diye düşünüyorum sonraki satırda yazar bulduğumu elimden alıyor.
Mektup AşklarıLeyla Erbil · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 20211,074 okunma