Ölümsüz olduğu (sınırsız olduğu) farzedilebilecek bir hayatın, aynen bir ekonomi kuralının söylediği gibi, değeri de olmazdı. Bir şeyi değerli kılan onun nedret halinde (nadir) oluşu keyfiyetidir. Bir şey istendiği kadar ve herkese yetecek kadar varbulunuyorsa (eskiden buna örnek olarak hava ve su gösterilirdi, bazan da toprak ...) o şeyin ekonomi yönünden değeri bulunmadığı da kabul edilmiş olur. Sonsuz hayat (ölümsüz hayat) da, aslında değersiz birşey olurdu. Bu yüzden hayata değerini ve anlamını veren olgunun ölüm olduğunu söyleyebiliyoruz.
Fakat yüce tanrım sabretmek yarattığın biz kulların için ne kadar da zor, çünkü yanan yüreği canlı bedenimize sen koydun ve yeryüzündeki ömrümüzün ne kadar kısa olduğu bilincinin ve korkusunun tohumlarını derinlerde bir yere sen yerleştirdin. Bizler biliyoruz yüce tanrım ömrümüzün sonbaharı çok yakınındadır ilkbaharının, yazı ise hiç uzun değildir; bu nedenle böyle bir sabırsızlık çalkalanır kanımızda, bu nedenle büyük bir açlıkla uzanır elimiz sevdiğimizi almaya ve fani şeylere bile hemen sevinmeye. Zaman geçtikçe yaşlanırken, beklemeyi nasıl öğrenelim, zaman sönmeyen ateşiyle peşimizdeyken nasıl yanmayalım, ölüm arkamızdan koşarken nasıl acele etmeyelim?
ÖLÜM FÜGÜ
Akşam vakitlerinde içmekteyiz sabahın kapkara sütünü
ve öğlenlerle sabahlarda bir de geceleri
hiç durmaksızın içmekteyiz, içmekteyiz
bir mezar kazıyoruz havada, rahat yatılıyor
Bir adam oturuyor evde yılanlarla oynayıp yazı yazan
hava karardığında Almanya’ya senin altın saçlarını yazıyor
Margarete
bunu yazıp evin önüne çıkıyor ve
bizler biliyoruz yüce tanrım, ömrümüzün sonbaharı çok yakındadır ilkbaharının, yazı ise hiç uzun değildir; bu nedenle böyle bir sabırsızlık çalkalanır kanımızda, bu nedenle büyük bir açlıkla uzanır elimiz sevdiğimizi almaya ve fani şeylere bile hemen sevinmeye; zaman geçtikçe yaşlanırken, beklemeyi nasıl öğrenelim? bir gecede ölüp giderken nasıl sabredelim? zaman sönmeyen ateşiyle peşimizdeyken nasıl yanmayalım? ölüm arkamızdan koşarken nasıl acele etmeyelim?
Ey Müslümanlar, bu hitabım sizedir!
Gardiyanlar ve zalimler uyanmadan ve durumu fark etmeden önce siz uyanın! Değerli mucahid kardeşim, kıymetli mucahide kardeşim, uyanın artık! Müslümanlara zulmettikleri yetmez mi! Ne zaman İslam'ın sizin yardımınıza ihtiyacı olduğunu anlayacaksınız! Artık hepimizin, ölüm uykusundan uyanmamız ve çok ciddi bir şekilde mücadeleye koyulmamız gerekiyor. Allah'ın bize yüklediği cihad görevini hakkıyla yerine getirmemiz için bunu yapmamız gerekiyor. Gardiyanlar uyanmadan ve durumu fark etmeden önce harekete geçmemiz gerekiyor. Allah'ın, haklarında 'maymun ve domuz' sıfatlarını kullandığı ve duygularını kaybetmiş bu insanların, bize daha fazla zulmetmemesi için Müslümanların uyanması ve kararlı bir şekilde İslam davasına hizmete koşması gerekir. Hepimizin bu davanın bir yerinden tutması îcap ediyor. Yazı yazabilen yazsın, gazeteci olan haberlerimizi paylaşsın, hiçbir imkânı olmayan kardeşlerim en azından dua etsin; ama herkes bir şey yapsın. Yazılarımızla kâğıtları diriltmek ve kalemleri tüketmek için, bunu yapmamız gerekiyor.
Benim yazmayla ilişkim ve benim insanlarla ilişkim değiştirilemez ve bunlar geçici ilişkilere değil benim tabiatıma dayalı şeyler. Benim yazmak için inzivaya çekilmeye ihtiyacım var, bir münzevi gibi değil, bu yetmez, bir ölü gibi. Yazmak bu anlamda daha derin bir uyku, yani ölüm, nasıl bir ölü mezarından çekip çıkartılmayacak ve çıkartılamazsa ben de geceleyin yazı masamın başından kopamam. Bu, insanlarla ilişkilerle doğrudan bağlantılı olan bir şey değil, bunun aksi mümkün değil, ben ancak böyle bir sistematik, tutarlılık ve katılık içinde yazabiliyorum, dolayısıyla da sadece öyle yaşayabiliyorum.
Camide ve kabristanda Oğuz 'u düşündüm. Ailesinden altı kişi kanserden ölmüştü. Belki bu yüzden ölümden sık sık söz ederdi. Son yıllarında da "Otopside belli olur," sözünü sık sık yineliyordu. Ölüm teması, Tutunamayanlar romanında yer alır, "... yapılan otopside beynine bir yapı bozukluğu bulunur, ya da ur filan... kafatasını iki usta parmağın açacağını ve içinde yapacağı küçük bir iki değişiklikle beni tekrar aydınlığa kavuşturacağına inanıyorum..." Geleceğini görmüştü sanki Oğuz.
(Bu yazı, Eylembilim kitabından, Altay Gündüz 'ün kitaba yazdığı sonsöz kısmındandır.)