Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
incinmek, incitmek
Hangisinin daha zor olduğuna incitmek cevabını vermenin gerçekçi olmadığını düşünürdüm. Bu yüzden incinmenin her zaman çok daha zor olduğunu, incitmenin ise içerisinde her zaman haklılık barındırdığını -en azından inciten hep öyle düşünür, muhakkak bir kulp bulur haklılık payım var der- dolayısıyla doğru veya yanlış, bir şekilde insanın içini rahatlatabildiğini düşünürdüm. Fakat kendimle tekrar tanıştığımı düşündüğüm şu günlerde, esasen buna vereceğim cevabın incitmek olduğunu çok daha iyi anlıyorum. İncinmek her ne kadar kendi içimizde çözemediğimiz yalnızca ızdırabını yaşayabildiğimiz şeyse de içerisinde suçluluk yok. İncitmede ise bir suçluluk var, özellikle incinmenin ne demek olduğunu biliyorsanız, incitmek insanın üzerine bir katilin duygularını yüklüyor. İncinmeyi karşımızdakinden bir adımın gelmesi ile üzerimizden atabilirken, -tabii eğer bunu telafi etmeyi düşünebilecek insanlarla ilişki kuruyorsak- incitmeyi bir suç olarak içimizde vicdan azabıyla yaşamaya devam ediyoruz. Elbette incitmenin getirdiği suçluluk da muhatabımızın gönlünü almakla geçiyor fakat gönül alma işlerinin neticesi de çoğunlukla incinmekle sonuçlanıyor. İki ucunun da temiz olmadığı bir değnek ne yazık ki... yine de incinmeyi tercih ederim vicdan azabı aromalı ızdıraptansa, kalp kırıklığı aromalı ızdırap evladır.
Meâlî neşeli ve espritüel bir adammış fakat hissî bir yönü de varmış ki ölen kedisine yazdığı mersiyede bu mizah ve hissi tarafı hemen belli ediyor. Mersiyeler mahzun etmek içindir ama Meâlî hüzünlendirirken gülümsetir de; Çıkdun elden nedelüm ansuzın eyvah pisi Yandun ölüm odına derd-ile nâ-gâh pisi Hasretâ şîr-i ecel buldı sana râh
Reklam
"Sana gerçekten tüm samimiyetimle gelmiştim. Her şeyi göze almıştım, her şeyi... Bütün zorlukları, bütün değişimleri göze almıştım. Sana daha fazla zaman ayırmak, Seninle daha çok olabilmek için, Merak duyduğum seninle ortak olabilecek ilgi alanlarına, Çeşitli hobilere yönelmiştim. Kendi ilgilerimi, kendi hobilerimi dahi bırakmayı düşünmüştüm. Her şeyi değil elbet fakat önemli bazı yapıtaşlarını dahi bırakmıştım. Ve bunu bilerek, isteyerek yapmıştım, hiçbir zorlama olmadan. Sevgi fedakarlık demekti, emek demekti, bunun bilincindeydim. Bu sebeple hayallerim, hedeflerim için çabalamayı sürdürmem gerekiyordu. Daha fazla zamana ihtiyacım vardı. Ve ben bu zamanı seninle paylaşmayı hayal etmiştim. Senden beklemeden, kendimden vermeyi düşlemiştim. Sana kendimi adamayı planlamıştım. Yazık oldu, gerçekten çok yazık oldu. Sen üzgün, kırgın, yorgun, kızgın... Ben de aynı şekilde karşılıklı çok yazık ettik... Her şey yine de toparlanabilirdi. Bitmesine neden olan şeyler değişmişti, düzelmişti. Fakat geriye dönüp baktığımızda yerinde eskisi yoktu. Yazık, gerçekten çok yazık, hem de bu kadar çok severken..." (Jack Brighty'den)
Kitabı okudum kelimelere yazık olmasın diye 1k arkadaşımız çok güzel inceleme yapmış bana gerek kalmadı şey gibi düşünün bu
Bir Kürt Sevdim
Bir Kürt Sevdim
kitabı gibi zaman kaybı tamimyle neyse ki benim o güzle vaktim almadı müsait olmadığım zamanlarda okudum 😅😅
3391 Kilometre
3391 Kilometre
Oğuz Aktürk

Oğuz Aktürk

@distopikokur
·
01 Eylül 2020 19:09
Gördüğünüzde 3390. Kilometreden Geri Dönmeniz Gereken Kitap
YouTube kitap kanalımda Beyza Alkoç'u ve 3391 Kilometre kitabını okumadan ölebilirsiniz dedim: ytbe.one/2Ia6xxuNANg Bu kitap yorumuna yazar Beyza Alkoç'un Karantina serisine yazdığım kitap incelemesi için kendi Instagram hikayesinde paylaştığı düşüncelerini göstererek başlamak istiyorum:
İnsanlar yavaş yavaş inanmamayı, güvenmemeyi, sevmemeyi ve kronik şüpheci olmayı öğrenir. Bu gerçekleştiğinde artık ne yazık ki çok geçtir. İnsanların "Tecrübe” dediği şey budur. Kalbiyle bağlantısını kaybetmiş bir insana "Tecrübeli " denir. Sigmund Freud
"İnsanı dış görünüşünden yargılananlar, onlara çok yazık hayatın ne olduğunu bilmiyorlar."
Reklam
Nazım Hikmet Ran
Nazım Hikmet Ran
Dünyayı telaşsız, rahat seyredebiliyorum artık Artık şaşırtmıyor beni dostun kahpeliği, elimi sıkarken sapladığı bıçak. Nafile, artık kışkırtamıyor beni düşman. Geçtim putların ormanından baltalayarak nede kolay yıkılıyorlardı. Yeniden vurdum mihenge inandığım şeyleri, çoğu katkısız çıktı çok şükür. Ne böylesine pırıl pırıl olmuşluğum vardı, ne böylesine hür. İyice yaklaştı bana büyük karanlık. Artık ne kibri nazırın, ne katibin şakşağı. Tas tas ışık döküyorum başımdan aşağı, güneşe bakabiliyorum gözüm kamaşmadan. Ve belki, ne yazık, hatta en güzel yalan beni kandıramıyor artık. Artık söz sarhoş edemiyor beni
KONSER ADABI
Bu metni konsere gidip enerjisiyle sizin de enerjinizi sömüren kitleye yönelik yazıyorum. Konserin tanımından başlayayım: Fransızca concert “1. birlikte müzik çalma veya şarkı söyleme anlamına gelir. Konser türleri vardır. Açık hava, festival, senfonik vb. Bir de konserlerin amacı vardır. Yardım kampanyasından tutun eğitim, şehrin tanıtımı vb. Bir
Akciğer nakli- paylaşım desteği rica üzerine
Gözlerimi hastanede açtığımdan bu zamana kadar ameliyatlarımı olup her şeye rağmen göğüs gerdim. 10 yılı aşkındır bu sayfayı yönetiyorum. Ben; Uğur Durmuş. Henüz 27 yaşındayım. İnsanlara yıllardır, Organ Bağışının önemini vurguladım, farkındalık artırdım. Sayemde binlerce kişi Organ Bağışçısı oldu. Hastalığım ilerlediği bu süre zarfında akciğer
Son Otobüs
Nazım Hikmet Ran
Nazım Hikmet Ran
... İyice yaklaştı bana büyük karanlık. Dünyayı telaşsız, rahat seyredebiliyorum artık Artık şaşırtmıyor beni dostun kahpeliği, elimi sıkarken sapladığı bıçak. Nafile, artık kışkırtamıyor beni düşman. Geçtim putların ormanından baltalayarak ne de kolay yıkılıyorlardı. Yeniden vurdum mihenge inandığım şeyleri, çoğu katkısız çıktı çok
Reklam
Acılar insanı daha güçlü kılar dediler ; Başladık her şeye eyvallah demeye ; Gidene eyvallah... Yorana eyvallah... Kırana eyvallah... Yerden yere vurana eyvallah dedik... Ne çok alttan aldık her sözü ; Ne çok tahammül ettik... Güçlü olalım derken ; Suçlu olduk... Göz ardı edildik... Velhasılkelam; Hüzne hüküm giydik... Suratlarımızla beraber, Yüreklerimizi de idam ettik. Biz kendimize yazık ettik.... Sunay AKIN
Hayır diyememek
Hayatimin bu bölümünde 4 yaşından 80 yasina kadar her yaş grubundan insan mevcut fakat ne yazık ki en büyük darbeyi kendi yaş grubum olan 40 lı yaşlarını süren kadınlardan alıyorum. İnsan bu yaşına gelip halen ayıp olur, yazıktır, yardımcı olayım dediği insanın arsizliklarina katlanıp bir de üzerine onun ayıpları, basitlikleri adına utanır mı ya hu? Ne gariptir ki kadınların ordan burdan boş ya da uzman görüşlerini paylaştıkları bilgilendirici muhabbetleri yerine erkeklerin maç, balık, siyaset muhabbetlerini dinlemek çok daha doyurucu gelmeye başladı. Zaten abimin dedigingibi. "Kimse konuşanı dinlemiyor çünkü herkes kendi sırası gelsin diye bekliyor. "
durduk yere kendime çok yazık ettiğimi farketmişimdir..
Evet sessizizim, evet çok fazla değer verdim ve yine evet ki asla kimseyi yarı yoldan bırakmadım ama insanlar hep enayi yerine koydu, değerimi bilmedi ve en kötüsüde yarı yolda bıraktı. Bana da yazık lan.
"Kültürü çok geniş, değerli bir dostum geçen gün bana diyordu ki: - Artık benim için yeryüzünde bir tek eğlence kaldı: Okumak. Ne içkiden ne danstan ne toplanmalardan hiçbir şeyden tatlı bir duygu alamıyorum. İnsanlardan kaçan yabani bir mahlûk oldum. Bu duyuş, belki bir sinir bozukluğundan geliyor. Yalnız doğru bir tarafı var ki o da bu dostumun her tatlı duyguya karşı taş gibi donuk ve soğuk kaldığı hâlde okumaktan kendini alamamasıdır. Demek kültürlü bir insan için; düşünen, anlayan, öğrenmek isteyen bir kimse için her eğlence geçebiliyor, yalnız okumak kalıyor. Öyle ise okumak nedir, nasıl bir iştir ki böyle sürekli ve kolay ölmeyen bir tadı var?" "Yalnızlıkta, dost ve arkadaş yokluğunun yerini ancak kitap tutabilir. Bulabildiğiniz kitabı yazan, sizin bu tek başına kaldığınız anda konuşabileceğiniz tek arkadaş değil midir? Yazık okumaya alışmamış, onun tadını alamamış olanlara. Onlar, ıssız bir âlemde, yapayalnız yaşayan mahkumlardır."
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.