Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Yönlendirme.
1933 yılı, Ankara Atatürk Lisesi okul bitirme sınavı. Sınavı yapan bizzat Atatürk, "5" puan verdiği bir öğrencinin isminin karşısına "Çok İyi" yazıyor. Bu kişi 5 liranın arkasında fotoğrafı olan Ord. Prof. Dr. Aydın Sayılı. Su mühendisi olmak istiyor ama Atatürk onu tarihe yönlendiriyor, o da dünya çapında bir bilim tarihi uzmanı oluyor.
Şükür cehalet bitti! Kimse okumuyor, herkes yazıyor. Kimse öğrenmiyor, herkes biliyor. Kimse susmuyor, herkes konuşuyor. Kimse çekilmiyor, herkes ortada.
Sayfa 60
Reklam
Çok yazıyor ama az gelişiyoruz.
Ahmet Çağlayan, Önce Sevgi, Gülhane Yayınları, 1.Baskı: Kasım 2006, 112.sKitabı okudu
Yabancılaşmış Beden
Bedensel duruş ve hareket etme biçimine dair kesin tasarımlarımız bir kavramı, soyut bir düşünceyi yansıtır, ama konuma uygun bir şeyi değil. Bunlar, güçlü, hâkim bir erkeklik anlayışına uyarlanmıştır ve daha çok, bedenimizin dinamik özelliğine aykırı olan statiğe ve dengeye yöneliktir. Tinbergen, insanın uyumlu bir beden duygusu varsa, oturmakta olsun, ayakta durmakta veya yürümekte olsun hareketlerinin akıcı olacağını söylüyor. Ama hareketlerimizi bilinçle denetlemeye kalktığımız anda bir hareketten diğerine geçebilmek için önce kendimizi içsel olarak hazırlamamız gerektiğini görürüz. Harekete devam edebilmek için önce bizden ne beklendiğini düşünmek zorunda kalırız. Yani bunu kendimize itiraf etmesek de, bedenimizin denetiminde de bağımsız değiliz. Feldenkrais şunları yazıyor: "Tam uyum sağlamış bir insan ancak 'doğru' hareket ettiğinde doğruluk hisseder." Bu şekilde doğru hissetmekle, sadece bize dışarıdan verilen bir bilince uymuş oluyoruz. Böylece kasılmış boyun kasları, gergin omuzlar ve sıkılmış kalça kaslarıyla dolaşırız ve kendimizi iyi hissederiz. Bir kez daha vurgularsak: Erkekçe davranış kodeksine denk düşen beden tutumu, denetim, onur ve hâkimiyet ifade eden bir beden tutumudur: Dik duruş, gergin omuzlar: son derece askerce bir duruş. Feldenkrais (1978), bu konuda şunları söylüyor: "Eğitim anlayışımızda sonuçlara ağırlık veriliyor, buna nasıl ulaştığımıza değil. Ve bu tamamen gereksiz bir güç sarfiyatı pahasına yapılıyor."
Sayfa 76 - Çitlembik Yayınları, 2. Baskı 2008, Yabancılaşmış Beden
Sarılmış kalem-kâğıda Yazıyor ha yazıyor Kimi yerde İnadına okunaksız yazıyor Sonra karalıyor hepsini Yırtıp atıyor
Dostoyevski, dostlardan başkasına anlatılamayacak şeyler vardır, diye yazıyor...
Reklam
Hiçbir şeyin artık eskisi gibi olmaması için Auschwitch'ten bu yana bunca emare birikmişken hâlâ felsefe yapıyor, şiir yazıyor olmak bir yana, yaşıyor olmak bile bir karabasan gibi kuşaktan kuşağa aktarılıyorsa ve hâlâ yaşıyorsak; direndiğimiz her yerde iktidarların kadir-i mutlaklığını dengelediğimizi, geri çekildiğimiz her yerde oyunu iktidarlara terk ettiğimizi fark ediyorsak; çıkışsız, ümitsiz, kısır döngüler içinde, giderek daha kötüye gidişi her an hissederek hâlâ yaşıyorsak; intihar etmiyor ve yaşıyorsak; hayatlarımızı iyi ve kötü, doğru ve yanlış gibi estetik, etik kategorilerle değil, kötünün kötüsü, yanlışın yanlışı gibi "alt" kategorilerle ifade ediyorsak; ve yaşadıklarımız ancak bir öfke yığını olarak içimizde birikirken, üstüne üstlük ayakta kalmamızı sevgilerimizden çok öfkelerimize borçlu olduğumuzu da fark ediyorsak... belki de tüm bu farkındalığımızdır yıkıcılığımıza etik ve estetik bir değer katabilen.
Şu meşhur eski deyişi biliyor musun? "Yoksulluk kapıdan girince aşk pencereden uçar." Çoğu insan hep yanlış anlıyor. Bu, erkeğin parası bittiğinde kadının ondan ayrıldığı anlamına gelmez. Şu demek: Bir adamın parası bittiğinde... kalbini kaybeder, değersizdir. O kadar zayıflar ki gülemez bile, garip bir aşağılık kompleksine kapılır, çaresiz kalır ve kadını kendinden uzaklaştıran o adam olur. Bu noktada yarı delirir ve uzaklaşana kadar itmeye, itmeye ve itmeye başlar. En azından okuduğum bir kitapta öyle yazıyor. Üzücü, değil mi? Ne yazık ki bu duyguyu çok iyi biliyorum.
Geri199
1.000 öğeden 991 ile 1.000 arasındakiler gösteriliyor.