Sabah 9, aksam 18 Sonra başka mecburiyetler Sıkışıp kaldık. Sırf yeme, içme, barınmanın bedeli Bu kadar ağir olmamalı. Hayatta kalabilmek için bir ömür veriyoruz. Bir ömür karşılığı, bir ömür yani. Ne saçma?
Can Yücel
Can Yücel
İLAHİ DİNELRDE ORUÇ;
YAHUDİLİKTE; orucu ifade eden “Taanit” kelimesi “yas, nefse eza etmek, pişmanlık ve imana dönüş”manasına gelmektedir. En önemli oruçları; Yom Kippur’dur. Oruç, güneşin batması ile başlar, ertesi akşam gökyüzünde yıldızların görünmesiyle son bulur.(25 saat) Oruca başlama yaşı erkelerde 13, kızlarda 12’dir. Yom Kippur orucunun, Hz. Musa’nın Tûr
Reklam
Özellikle Instagram postlarını düşünelim, herkes kendini olmak istediği formlarda gösterebiliyor bu ortamda. Aile mutlulukları, seyahat, yeme-içme giyim kuşam, tüketme özgürlüğünün türlü tezahürleri. Bunlar insanların gözüne bu kadar sokulmamalı. Her ailenin her şahsın daha mahrem yaşantıları olmalı.
Araklama
Tsundoku belirtileri nelerdir? Evde çok sayıda okunmamış kitabın birikmesiyle sonuçlanan tsundoku hastalığı belirtileri aşağıdakileri içerebilir; Okuyabileceğinden çok daha fazla sayıda kitap satın almak Başka amaçla alışverişe çıktığında kendini kitap satın alırken bulmak Kitapçı, kitap fuarı gibi mekanlarda bulunmaktan büyük keyif
Midemizin yeme içme ihtiyacı var diye seçmeden, elemeden yiyip onu çöplüğe çeviremiyorsak beyinlerimizi de okumaya, öğrenmeye ihtiyacı var diye bilgi çöplüğüne çeviremeyiz. Seçerek ve eleyerek okuruz, öğreniriz.
Farabi cahil insanı “bilgisiz insan” olarak tanımlar. Ve şöyle der: “Cahil insan (bilgisiz insan) yeme, içme, zevk peşinde koşan insandır. Bunların bazıları rahatlığın verdiği bolluk ile öfke duyularını kaybetmişlerdir. Bazıları ise tam tersine rahatlığın verdiği bolluk ile son derece öfkelidirler. Bunlar genellikle şehvetine düşkün insanlardır. Bedensel zevklerine tutsak olmuş bu insanların kendi arzuları dışında hiçbir hedefi yoktur. Onlar bu düşkünlüğün içinde debelenirken düşünmek, öğrenmek, sorgulamak gibi yeteneklerden de mahrumdurlar. Tamamen dünya zevklerine kendilerini kaptırmış bu insanlardan kendi nesilleri de zarar görecektir.
Reklam
İnsanları görüyorum, benim gibi, onların hiçbiri ölümü düşünmüyor; para, yeme, içme ve eğlence...
Sayfa 133Kitabı okudu
".. çocukluğun en sinir tarafı da ne yapman gerektiğini sana durmadan söyleyen birileriyle birlikte yaşamaktır. Uyu, uyan, kalk, yemek ye, yıkan, eve gel, ders çalış, koşma, terleme, su içme, üstünü kirletme, küfür etme, tırnak yeme.. Cici çocuk ol, efendi ol, saygılı ol, şeker ol, şirin ol.. Sıcak yazlar çabuk geçti. Oysa çocukken yaralar bereler içinde hiç tükenmezdi.. 'daha dün gibi.' Bir öğle uykusuna feda edeceğimiz neler var şimdi.. Büyüdüğümüz, bir arada olduğumuz. Sıcak bir yaz günü ağrıyan bir başa şefkatli serin bir eli özlediğimiz. Eyvah neler oluyor bana dediğimiz. Dansöz ve tüpçü olma hayalimizi bütçe denkleştirmelerinin kapladığı. Bir öğle uykusunda görülen bir çocuk rüyası. Üstüne Temel Reis çizilmiş uçurtmayı bir türlü uçuramamışız. Bahçede sırayla sallanırken rüzgâr Temel Reis'i alıp götürmüş. Uyanmışız. Rüzgâr nedense boğazımıza bir yanma getirmiş. Fark edince, büyümüşüz."
O zamanlar hoşlandığım, hayranlık duyduğum şeyleri hatırlamak bile tiksindiriyor. Bütün dünyam buydu,yeme,içme,dokunma, yırtıp parçalama arzusu uyandıran bin bir parça ve onları birbirine bağlayan inatçı, çenebaz sicim, ben,Denise Lenur, ben...
Dünya benim diyen sultanlara, Âlem malını sayısız yığıp alanlara, Yeme içme ile meşgul olanlara, Ölüm gelse,biri vefa eylemez imiş. Ahmet Yesevi
Reklam
"Viyana hayatın tadının çıkarıldığı bir kentti, yaşamın yontulmamış hammaddesine sanat ve aşk, incelik ve zarafet ve kibarlık katan şey kültürden başka ne olabilirdi ki? Bu kentin insanları yeme içme konusunda ağzının tadını bilirdi, kaliteli şaraplara, taze ve keskin biralara, hamur tatlıları ve pastalara çok meraklıydılar. Müzik yapmak, dans etmek, tiyatro yapmak, sohbet etmek, kibar ve saygılı davranmak gibi konulara bu kentte özel bir sanat biçimi gibi özen gösterilirdi. Bireylerin yaşamında olduğu gibi toplum yaşamında da askerlik, siyaset ve ticaretle ilgili konular pek öne çıkmıyordu…başbakan ya da ülkenin en zengin soylusu Viyana sokaklarından geçerken kimse dönüp ona bakmaz ama bir saray tiyatrosu oyuncusunu ya da bir opera sanatçısını bütün satıcı ve faytoncular hemen tanırdı. Çocukken onlardan birinin (onların resimlerini ve imzalarını herkes toplardı) yanımızdan geçtiğini görünce, bundan gururla söz ederdik; onlara duyulan bu taparcasına hayranlık, çevresindekileri de kapsayacak kadar ileri gitmişti".
Beyoğlu'nun, Cihangir'in o kışkırtıcı kalabalığında, tarif edilemeyen bir çekicilik vardı:Caddede birbirilerine çarpa çarpa yürüyen kızlı erkekli öğrenci kalabalığı, iki yana sıralanmış müzik dükkanlarından yükselen etnik müzik karmaşası, koftecilerden, hamburgercilerden yayılan kokular,genc kız kahkahaları, sinema afişleri,genç yüzleri parlatan ışıklar, sanat galerileri,çevreyi şaşkın şaşkın süzen turistler,rock,caz,hip-hop kulüpleri,türkü barlar,pos bıyıklı erkekler, travestiler, uzun saçlı küpeli oğlanlar, pavyonlardan çıkan yıpranmış, ağır makyajlı konsomatrisler, Balık Pazarı'nın çıldırtıcı yeme içme şehveti, çıplak ampuller altında pırıl pırıl pırıldayan balıklar,renk renk meyve,sebze yığınları, peynir, pastırma dükkanlarından yayılan çemen kokusuna karışan ağır anason...
Gerçekle ilişkiyi kesmek amacıyla yapılan her şey bir tutkunluktur; gerçek acı verici olarak algılanır, ondan kaçılmak istenir; acı veren algılamayı değiştirecek tutkunluklar kişinin yaşamında en ön sıraya geçer. Kişi, zamanla tüm enerji ve zamanını bu tutkun davranışa harcamaya başlar ve gerçekle ilişkisini tümüyle keser. Tutkunluk türleri yeme-içme, duygu-heyecan, düşünce ve faaliyetle ilgili olabilir.
Sayfa 139Kitabı okudu
Beni asıl korkutan mesele, bu muazzam itici gücü bir sermaye gibi görüp bundan para kazanmak isteyen son derece uzmanlaşmış güçlü ve sinsi bir piyasanın varlığı. Moda sektörü, güzellik sektörü, porno sektörü, eğlence sektörü, gece hayatı, yeme-içme sektörü ve kötü alışkanlıklardan para kazanan gizli bir sektör...
1,500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.