Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Cansız toprakta canı, uçsuz bucaksız uçurumlarda hayatı gördüm. Yaşadığını sandıklarımızın cesetlerini gördüm. Şehirler gördüm, saraylarına baykuşlar tünemiş, yenilmez krallar gördüm altından ışıl ışıl parlayan taçları kırık dökük mezar taşlarına dönüşmüş. Atlarının üzerinde birer dev gibi yükselen mağrur kumandanlar gördüm, yerin yedi kat dibinde kaybolmuş, kemikleri sadaklarındaki oklarına karışmış. Nice savaşçılar gördüm katman katman yerin altına kök salmış, yenen ve yenilen birbirine karışmış, muzaffer şahların zaferlerini solucanlar kutlar olmuş. Boşanmış damar, akmış kan, batmış kefenleri gördüm! İlden ile gezdim, nice insanlar gördüm. Yerin üstünde yürüyen cesetler, toprağın altında yaşayan ölüler gördüm. Gün geldi bir fakirde gerçek zenginliği buldum. Gün geldi hanları hamamları olan bir saraylıda fukaralığı gördüm.
Sayfa 204 - Epsilon YayıneviKitabı okudu
Kemikleri dişlerle parçalamak yasaktı, ama sana serbestti. Sirkeyi höpürdeterek içmek yasaktı, ama sana serbestti. Asıl mesele, ekmeğin düzgün kesilmesiydi; ama bu işi üzerinde sos damlayan bir bıçakla yapıyor olman önemsizdi. Yemek artıklarının yere dökulmemesine dikkat edilmesi gerekiyordu, ama sonunda çoğu senin oturduğun yerin altında olurdu.
Sayfa 11
Reklam
Yerin Kemikleri
Olmaman gereken bir sürü yere gitmeden nerede olman gerektiğini bilmek ender bulunan vergilerden biridir.
Sayfa 691 - Metis Yayınları (Ciltli basım)
Çocukluğumda seninle çoğunlukla yemekte bir araya geldiğim için verdiğin dersler büyük ölçüde doğru sofra adabını kapsardı. Masaya konulan yenmek zorundaydı, yemeğin kalitesi hakkında konuşmak yasaktı - ancak sen yemekleri çoğunlukla yenilemez bulurdun- "Hayvan yiyeceği" derdin, "Davar"ın (aşçı kadın) berbat ettiğini söylerdin. Açlığının şiddetinden ve her şeyi hızlı, sıcak ve büyük lokmalar halinde yemeyi sevdiğinden, çocuğun acele etmek zorunda kalırdı; sofrada kasvetli sessizlik olur, uyarılarla bölünürdü: "Önce ye, sonra konuş" ya da "Daha hızlı, daha hızlı, daha hızlı," ya da "Gördün mü, ben yemeğimi çoktan bitirdim." Kemikleri dişlerle parçalamak yasaktı, ama sana serbestti. Sirkeyi höpürdeterek içmek yasaktı, ama sana serbestti. Asıl mesele, ekmeğin düzgün kesilmesiydi; ama bu işi üzerinden sos damlayan bir bıçakla yapıyor olman önemsizdi. Yemek artıklarının yere dökülmemesine dikkat edilmesi gerekiyordu, ama sonunda çoğu senin oturduğun yerin altında olurdu. Sofrada yalnızca yemekle ilgilenilmeliydi, oysa sen tırnaklarını temizleyip keser, kurşun kalemlerini yontar, kürdanla kulaklarını temizlerdin. Lütfen baba, beni yanlış anlama, bunlar aslında bütünüyle önemsiz ayrıntılardı, ancak benim gözümde müthiş yetkin biri olan senin bana koyduğun kurallara uymamanla benim için ezici olmuşlardı.
Sayfa 11 - İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okudu
Yerin Kemikleri Deniz Yosunu oğulları doğunca mutluluktan ağlayan genç adamlar görmüştü. Sağlıklı bir oğlan çocuğu vaadi ile yıllık kazançlarının yarısını cadılara ödeyen fakir adamlar, altınlarla süslenmiş bebeğinin yüzüne dokunup hayranlıkla "Ölümsüzlüğüm!" diyen zengin bir adam görmüştü. Oğullarını döven adamlar görmüştü. Onları azarlayan, aşağılayan, sinir edip başarılarına engel olan, onlarda gördükleri ölümden nefret eden adamlar. Oğullarının gözündeki karşı nefreti, tehdidi, acımasız saygısızlığı görmüştü ve bunu gören deniz yosunu neden babası ile uzlaşmaya yansımanın bir yolunu aramamış olduğunu anlamıştıa
Sayfa 155Kitabı okudu
Çocukluğumda seninle çoğunlukla yemekte bir araya geldiğim için verdiğin dersler büyük ölçüde doğru sofra adabını kapsardı. Masaya konulan yenmek zorundaydı, yemeğin kalitesi hakkında konuşmak yasaktı ancak sen yemekleri çoğunlukla yenilemez bulurdun, "Hayvan yiyeceği" derdin, "Davar" ın (aşçı kadın) berbat ettiğini söylerdin. Açlığının şiddetinden ve her şeyi hızlı, sıcak ve büyük lokmalar halinde yemeyi sevdiğinden, çocuğun acele etmek zorunda kalırdı; sofrada kasvetli sessizlik olur, uyarılarla bölünürdü; "Önce ye, sonra konuş!" ya da "Daha hızlı, daha hızlı, daha hızlı" ya da "Gördün mü, ben yemeğimi çoktan bitirdim." Kemikleri dişlerle parçalamak yasaktı, ama sana serbestti. Sirkeyi höpürdeterek içmek yasaktı, ama sana serbestti. Asıl mesele, ekmeğin düzgün kesilmesiydi; ama bu işi üzerinden sos damlayan bir bıçakla yapıyor olman önemsizdi. Yemek artıklarının yere dökülmemesine dikkat edilmesi gerekiyordu, ama sonunda çoğu senin oturduğun yerin altında olurdu. Sofrada yalnızca yemekle ilgilenilmeliydi, oysa sen tırnaklarını temizleyip keser, kurşunkalemlerini yontar, kürdanla kulaklarını temizlerdin. Lütfen baba, beni yanlış anlama, bunlar aslında bütünüyle önemsiz ayrıntılardı, ancak benim gözümde müthiş yetkim biri olan senin bana koyduğun kurallara uymamanla benim için ezici olmuştu
Sayfa 11 - İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Kemikleri dişlerle parçalamak yasaktı, ama sana serbestti. Sirkeyi höpürdeterek içmek yasaktı, ama sana serbestti. Asıl mesele, ekmeğin düzgün kesilmesiydi; ama bu işi üzerinden sos damlayan bir bıçakla yapıyor olman önemsizdi. Yemek artıklarının yere dökülmemesine dikkat edilmesi gerekiyordu, ama sonunda çoğu senin oturduğun yerin altında olurdu. Sofrada yalnızca yemekle ilgilenilmeliydi, oysa sen tırnaklarını temizleyip keser, kurşunkalemlerini yontar, kürdanla kulaklarını temizlerdin.
Yolun yakınında yerin hemen üstünde papatyaların küçük yüzlerini görebiliyordum-onların sessizce yoldan geçen herkesi izlediklerini, amansızca bizi değerlendirdiklerini hissetmeden edemiyorum. Çiçek halkından bir ordu.
Sayfa 140Kitabı okudu
Matem içinde iki sene geçti. Tulu, hükümet naibi olarak Karakurum’da ikamet ediyordu. Fakat süresi sona erdiğinden, Cengiz Han’ın arzusuna uygun olarak yeni bir hakan, bir imparator seçmek için, prensler ve kumandanlar Gobi’ye döndüler. Cengiz Han’ın isteğine uyup, miraslarına sahip çıkarak reislerinin kralları haline geldiler. Şimdi Han’ın en
108 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.