Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Doğru bunlar, sana şimdi açıkladıklarım; Tanrı diye bir şey yok, evren diye bir şey yok, insan ırkı diye bir şey yok, dünyevi yaşam diye bir şey yok, cennet cehennem diye bir şey yok. Bunların hepsi bir düş – garip ve aptalca bir düş. Senden başka hiçbir şey var değil. Sen de bir düşünce’den, serseri, işe yaramaz, yersiz yurtsuz bir düşünceden – başka bir şey değilsin; bomboş sonsuzlukların ortasında, yitik bir durumda dolaşıp duruyorsun!
İyi de, büyüyünce üzülüp duracaksa niye büyüsün ki insan?
Sayfa 71 - Türkiye İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Kısacık birkaç dakika içinde bir sürü insanın kalbini kırabilir insan. Ama insanların gönlünü almak çok daha uzun sürer. Bazen hiçbir şey bir daha düzelmez.
Sayfa 65 - Türkiye İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okudu
İyi de, büyüyünce üzülüp duracaksa niye büyüsün ki insan?
Birini anlamak ne kadar güçtü. Birine kendini anlatmak ne kadar güçtü. İnsan kendini nasıl anlatırdı bir diğerine? Levent bana kendini anlatmaya çalıştı mı hiç? Ya da hiç anladı mı beni? Yoksa ben hep onu anlama çabasında karanlık dehlizlerde mi kayboldum? Hayatım boyunca birilerini anlamaya çalışırken gerçeğimi kaybetmiştim. Geçmişe bakıyordum, hayaletler, yersiz yurtsuz hayaletler, hiç var olmamış hayaletler. Çatlaklarımdan dışarı sızıyor her biri, havaya karışıp buhar olup yok oluyor. Hayaletlerim... Her biri giderken bir parçamı götürüyordu.
Sayfa 142Kitabı okudu
"Düşünmelerin, akıl yürütmelerin hiç değeri yok. Hem insan düşündüğünü yapmıyor ki. Aslında, attığı bütün adımları, içi nasıl isterse öylece, hiç düşünmeden atıveriyor. Fakat dostlukla aşk herhalde yine benim düşündüğüm gibidir.Sonuçta bunlar her insanın kendine göredir, bunlarda bir başkasıyla birlikte olunamaz. Bu, birisi öldüğü zaman da görülür. Ölen için ağlanır, yaslar tutulur, bir gün, bir ay,hatta bir yıl. Ama sonra, ölen ölüp gitmiştir, tabutunda da artık ister kendisi isterse bilinmeyen, yersiz yurtsuz bir esnaf çırağı yatsın, hepsi bir olur."
Sayfa 65
Reklam
-Küçük- Edward Uluorta Sömürgeci ve Irkçı Bir Tavırla Karşılaşıyor
Şimdi olayın üzerinden 50 yıl geçmişken beni asıl üzen, bu karşılaşmayı öylesine uzun bir süredir içimde taşımış olmama, bugün dahi beni en az o zamanki kadar yaralıyor olmasına rağmen ister istemez ikinci sınıf insan muamelesi görmemiz karşısında babamla kaderci bir uzlaşmaya gitmiş olmamız, olayın üstüne gitmekten kaçınmamızdır. Babam bu durumumuzu biliyordu. Bense bunu ilk kez Pilley ile yüz yüze geldiğimde öğrenmiştim. Yine de ne o ne de ben bunu mücadele etmeye değer bulmuştuk ve bunu bilmek beni halen utandırıyor.
Her yerde tamamen ya da kısmen yersiz yurtsuz’ olmak ve tam olarak hiçbir yerde olmamak (bu, nitelikten de so­rumluluktan da uzak olmaktır; kişinin kendini ‘çıkıntı’ his­settiği veya başkalarınca saçma görünen bazı veçhelerden uzak olmaktır) üzücü, hatta bazen baş ağrıtıcı bir tecrübe olabilir. Her zaman açıklanacak, özür dilenecek, saklanacak bir şey ya da tam aksine cesurca izhar edilecek, müzakere edilecek, uğrunda çaba harcanacak ya da pazarlık edilecek bir şey vardır; yumuşatılacak ya da geçiştirilecek ya da tam aksine daha dikkat çekici ve görünür hale getirilecek fark­lılıklar vardır. Kimlikler havada salınıp durur; bazılarını kişi kendisi seçerken diğerleri etraftakiler tarafından şişirilip fırlatılır ve kişi birincileri İkincilere karşı korumak için sürekli uyanık olmak zorundadır; yüksek miktarda yanlış anlaşılma ihtimali vardır ve müzakereden geriye sonsuz bir denge oyunu kalır. Kişi böylesine müphem koşullarla başa çıkmak için ihtiyaç duyulan zorlu becerileri ne kadar çok geliştirir ve onlara hâkim olursa, keskin uçlar o kadar körelir ve o kadar az acı verir; güçlükler bunaltıcı ve bez­dirici olmaktan çıkar. Kişi kendini her yerde chez soi, yani ‘evinde’ hissetmeye bile başlayabilir -fakat kişinin ödemesi gereken bedel, artık hiçbir yerin kendisi için gerçekten ve tam anlamıyla yuva olamayacağını kabullenmektir-.
Hayatın yarısı beklemek, öbür yarısı aramaktır...
Yersiz ve yurtsuz, nereye ait olduğunu bilmeden yürümeliydi; bütün insanlar gibi. Düşününce, her taş yerli yerine oturuyordu. Daha evvel niceleri aradı mesela, fakat kimse bulamadı dünyada yerini. Kesif (yoğun) bir hasretin sadrında (bağrında) herkes arada durdu; neyi aradığını bilmese bile aramaya mecburdu! Zira dünyada saadetler, güzel günler yarım kalır. Vuslatlar bile tam değil, yarım. Aramak zorunda insan; çünkü hayatın yarısı beklemek, öbür yarısı aramaktır.
Sayfa 117 - Timaş Yayınları, 1. Baskı, Ocak 2024Kitabı okudu
Para ödemeye bile gerek kalmadan cennete gidilebilseydi, aklı başında hangi insan bunca endişe ve dertle yeryüzünde yaşamaya devam ederdi ki?
Sayfa 80 - İşbankası Kültür YayınlarıKitabı okudu
241 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.