Bir süre sonra kabullenip asla güzel şeylere sahip olamayacağını anlayarak hayattan beklentilerin düşüyordu. Geriye kalan tek şey ise sana dayanma gücü veren yaşanmışlıklara olan nefretin oluyordu.
"Neden bana kızıyorsun? Ben sana kızmıyorum."
"Çünkü biz arkadaşız. Bazen iyi vakit geçirmek ya da yakınlaşmak için hoşlanmadığımız şeyler yapmamız gerekebilir."
"Beni rahatsız eden bir yerde nasıl iyi vakit geçirebilirim ki?"
Mükemmel olmak gibi dertlerim yoktu. Mükemmel diye bir şeyin varlığına da inanmıyordum zaten. Görüntümle ya da karakterimle bir kalıbı takip etmiyor oluşumu seviyordum.
Aslında hiç böyle biri değilimdir. İnsanlara ısrar edip onları zorlamak gibi alışkanlıklarım da yoktur. Fakat söz konusu Barış olduğunda tüm tepkilerim, isteklerim ve davranışlarım kontrolümden çıkıyor ve onları dizginleyemiyorum.
Her adımda ruhsal olarak biraz daha çöküyordum. Dik durmak için çabalıyordum ama ruh hâlimin kamburu çıkmıştı bir kere. Canım konuşmak istemiyordu. Gülmek de istemiyordum.