O zaman
Güneş soğudu
Ve bereket topraklardan gitti
Ve çöllerde yeşillikler kurudu
Ve balıklar denizlerde kurudu
Ve toprak
Ölülerini kabul etmez oldu artık.
Şimdi'si yitik
diziyor diziyor notalarını,
göğe ışık üzerine boncuklarını,
ucuza getiriyor varlığını sonsuzun sessizliğiyle sonlunun gürültüsü arasında,
O bitirince kıyısında gezindiği
yol çöküyor. ..
Şimdi'si yitik
bundan yazıyor
yazıyor enine boyuna
içini ve dışını
ve yeri ve göğü ve suyu,
bindiği kadırga
o inince batıyor
Sezai Karakoç, insanlık düzeninin kalesini inşa ederken kullandığı metaforlara dikkat etmek gerekir. Yitik Cennet, tasavvur ettiği diriliş kentinin mimari olarak yansımasıdir. Peygamberlerle insanlığın yol haritasını çizerek diriliş kentinin maneviyatını ortaya koyar. Adem(as) ile bizleri yeşerten, Nuh(as) ile kurtuluşa erdiren, Yahya(as) ile bedel ödettiren, İbrahim(as) ile teslimiyeti öğreten Karakoç, diriliş ülkesinin dinamiklerini, sarsılmaz kalelerini teker teker inşa eder. Her biri ülkenin ayrı bir sırrıdır. Nefsin arzularına gem vurmayı, ülkenin peygamberlerin getirdiği ahlak ve yaşam idealleri doğrultusunda yaşamayı hedefler. Bu bayrak sonsuza kadar dalgalanacak, diriliş nesli sonsuza kadar ufak da olsa kendini sürdürmeyi devam ettirecektir.
Mırıldandıklarım
masumlar ne anlatır yüzlerinde?
cennet, neyi yitirdikten sonra aramaya
başladığımız şeydir?
içimizdeki boşluktan başka nedir ki ölüm?
bu boşlukla nereye dek gidilebilir?
sanırım bütün yıldızlar
yitik bir göğe göçüp gitmişler
ve şehir, şehir ne sessizdi
yol boyu
solgun heykellerden
ve süprüntü ve tütün kokan birkaç çöpçüden
ve uykulu, yorgun bir bekçiden başka
hiçbir şey çıkmadı karşıma
sanırım bütün yıldızlar
yitik bir göğe göçüp gitmişler
ve şehir, şehir ne sessizdi
yol boyu
solgun heykellerden
ve süprüntü ve tütün kokan birkaç çöpçüden
ve uykulu, yorgun bir bekçiden başka
hiçbir şey çıkmadı karşıma