'Söyle bakayım, beni seviyor musun, sevmiyor musun?' Sorduğu kimse şöyle yanıtladı: 'Seni çok seviyorum.' Ama köylü sürdürdü konuşmasını: 'Sen diyorsun ki, seni seviyorum, ama benim neyim eksik, bana ne gerekiyor, bildiğin yok hiç, oysa gerçekten sevseydin, bilirdin. Bunun üzerine, öbürkü bir yanıt bulup veremedi. Soruyu soran köylü de yine susmuştu. Ama ben anlamıştım: İşte insanları sevmek bu dedim, onların gereksinimlerini hissedecek, dertlerine ortak olacaksın.
Sayfa 189Kitabı okudu
Fen laboratuvarına girince okulumuza kaydını yeni aldırmış başka bir arkadaşla tanışıyorum. Kavanozdaki cenin. Lan! Başka bir sınıftan bir kızın annesi hemşireymiş, ondan rica etmişler, o da hastaneden rica etmiş, olaylar gelişmiş. Altıma mı sıçsam, yanımda duran ve kavanozdaki cenini benim kadar net gören bir elemana "Olm cenin lan!" mı desem bilemiyorum. Şimdi olsa “Konserve insan," diye patlatırım şakayı. Büyük ihtimalle o zaman da,şimdiki kadar tatsız ve yersiz bir şaka olurdu böylesi. Okulun fen laboratuvarı çok dandik, televizyon var, video oynatıcısı var, insan anatomisini gösteren poster var, bir de su kaynatmaya olanak verecek kadar deney malzemesi (beher, sacayak, ispirto ocağı falan).Metaller yok, elementler yok, formaldehit içinde yüzen hayvanlar yok, mıknatis bile yok. Bu kadar ıssız ortamda kavanozdaki cenin gerçekten laboratuvarda sergilenen bir nesneden çok, öğrenci gibi duruyor. "Çocuklar, biliyorsunuz okulumuz çok yeni bir okul ve çok eksiği var," söylemi ilk defa bir anlam kazanıyor küçük kafamda. Konserve ceninin yanında olması gereken diğer şeyler eksik gerçekten. Bomboş rafta tek başına duran cenin görüntüsü benim tasvir gücümün ötesinde. Umarım bir gün bir Japon korku filminde rast gelirsiniz de neden bahsettiğimi anlarsınız.
Reklam
_Eğer birinin ruhunu görmek istiyorsanız, ona hayallerini sorun. _İnsan doğasındaki en derin prensip, "takdir edilme" isteğidir. _Alaycı tiplerin aslında acılarını gizlemeye çalıştığı gerçeği doğrudur. _İnsanın dünyadaki durumu, kedinin kitaplıktaki durumu gibidir; görür ve duyar ama hiç bir şey anlayamaz. _Yanlış anlayanlar tarafından
Lacan aşk hakkında konuşurken, "Aşk sahip olmadığımız (sizde olmayan) bir şeyi, onu sizden istemeyen birine vermektir/vermeye çalışmaktır", diyor. Acınası bir durum gibi görünüyor, değil mi? Ortada verilecek bir şey yok, ama zaten onu isteyen de yok. Ancak "aşk" gene de var. Çünkü o öteki her kimse, onun "gerçekten" istediği şey de kimsede yok. Zaten olsaydı da karşılığında ne verebilirdi ki?
reis bi kanatların eksik gerçekten melek gibisin
"Eğer bir kadın ona yalan söyleyene kadar sana inanmayacaksa ben ne yapabilirim? Ama bende böyle bir basiretle davranacak kadar karak­ter yok. Bir ilişkiyi özensizce ve çabucak yok etmek iste­rim, böylece yeni birine başlayabilirim."
Sayfa 177 - Çiviyazıları - TürkiyeKitabı okudu
~ - Mutlu musun? + Ne miyim? Mutlu muymuşum! Ne saçma! Tabii ki mutluyum. Ne sanıyor ki? Mutlu olmadığımı mı? / 30 ~ Kızın yüzü de aynaya ne çok benziyordu. Bu imkânsızdı; ne de olsa insan kendi ışığını ona yansıtan kaç kişi tanırdı ki? İnsanlar daha çok - benzetme yapmak isteyen Montag mesleğinden ilham aldı - meşaleye benzerdi, bir esintiyle
İthaki YayınlarıKitabı okudu
Reklam
383 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.