''Ya tepeden tırnağa şiddetsin, ya her şeyi fıkraya çeviriyorsun, ya da kapanmış bir yara gibi dilsizsin, dedi. Bilmem, dedim, zarar veriyor muyum sana? Değil de, insan bazen sevgi sözü söylerken bile korkuyor. Baban seni sever miydi, dedim. Başını okşar mıydı, sen bir şey söylemeden dönüp gülümser miydi, inanır mıydı sana, ağlarken gördün mü hiç, gözlerinin önünde anneni öptün mü, sesi sabaha mı benzerdi geceye mi, türkü söylediğini duydun mu, yanında gülebilir miydin, evini başkalarının evi kadar sevebildin mi hiç…
Kadın bir dip uğultu içinde kayboldu…
Babam senin de babandı biliyor musun? Keşke sadece bana acı verseydi. Hepimiz sakat büyüyoruz. Tanrıya eklenmiş bir adam; cenneti yok da cehennem evin içinde… Attığın her adım yanlış… Sonra yaza yaza yaralarından bir baba yaratıyorsun. Sonra yaza yaza görüyorsun ki baban sevmeden ölmüş… Buradan, yalnızca sevgi olan bir sevgi doğar mı hiç, heves doğar mı, özgürlük arzusu doğar mı, güzellik dünyamıza yürür mü, bir başkası bize sevinç verebilir mi…
Avuçlarımın içinden öptü. Tanrının olmadığı zamanlara kader uzadı kirpikleri. Sessizce doğruldu. İnsan, bütün bunları yaşadıktan sonra nasıl sever, -dedi. Sevmek neden bu kadar acı veriyor, dedi. Sevgi öğrenilebilir mi, dedi. Parmaklarını alın çizgilerimde gezdirdi uzun uzun. İki kaşımın arasından geleceğine baktı. Sonra kulağımdan ağzıma usulca uzandı:
Biraz uzaklaşacağım senden.''