Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Yorum

Hildegard isimli okurun asıl gönderisini gör
Tantuni okurunun profil resmi
Kitabı okumadım, paragrafın öncesi ve sonrasına göre yorum yapmak gerekir lakin okuduğum bu paragrafa dayanarak söylebilirim ki günümüz dünyasında nüfusu göz önünde bulundurursak, ekonomik büyümenin bilinçli bir şekilde yavaşlatılması fikrimce yaşam standartlarını düşürür. Küresel ısınmaya doğrudan zararı yoktur, dolaylı olarak vardır. Seri üretim, aktif fabrikaların kirli gazları, ozon tabakasına zarar veren üretilmiş ve üretilen ürünler vesaire... Ya bunlara önlemler alınmalı ya da dünya nüfusunun veya nüfus artış hızının düşürülmesi gerekir. Sebebiyse kapitalist sistemin pazarlarında azalan müşterilerin taleplerinin azalması doğrultusunda, üretim patronlarının arzlarini azaltmalarina vesile olacağıdır.
Hildegard okurunun profil resmi
Merhaba, dediğiniz gibi kitap boyu nedenlerini açıklıyor aslında. Örneğin gelir eşitsizliğinin tüm dünyada giderek artması, yoksulların daha yoksul bir avuç zenginin daha da zenginleşmesi gibi. Yani ekonomik büyüme yalnızca üst sınıfların yaşam standartlarını yükseltiyor. Alt sınıfların kötü yaşam standartları daha da kötüleşiyor. Ekonomik büyüme noktasında ısrar etmeyip düzgün bir gelir dağılımı yapılmasının dünya sağlığı açısından daha yararlı olacağından bahsediyor, bu şekilde yaşam standartı düşecek olan yoksullar değil. Ek olarak sizin de bahsettiğiniz fabrikaların/şirketlerin küresel ısınmayı arttırıcı uygulamaları aslında doğrudan kapitalizmin sonucu. Zira kapitalizm mümkün olan en yüksek karı ve büyümeyi hedefler, bahsettiğiniz önlemler ise kârlarını düşüren önlemler. Kapitalizmin "kâr" dışında bir etik değeri olsaydı zaten şu anki konumda olmazdık. Aynı zamanda ekonomik büyümede yapılan ısrar, gereksiz tonlarca ürün üretilmesine (Kaş sabitleyici jel, bukle belirginleştirici saç köpüğü, vb. -bunlar gerçek-), saçma sapan ihtiyaçlar yaratılmasına (örneğin saatte bilmem kaç kilometre hız yapan, bilmem kaç beygir gücündeki yarış arabası ihtiyacı) ve bunların sonucunda çevre kirliliğinin devasa boyutlara gelmesine de yol açıyor. Nüfus artış hızının düşürülmesi konusunda sizinle hemfikirim. Ancak bu durum üretim patronlarının çıkarlarına uygun düşmezse zaten asla yaptırmayacakları bir şey. Kitapta da belirtildiği üzere devletlerin koyduğu kuralların artık pek önemi yok. Şirketlere zarar veren ekonomik veya toplumsal kararlar en büyük devletler ısrar etse bile (örn. ABD), şirketler yüzünden yürürlüğe konulmuyor. Kitapta bununla ilgili yaşanmış önemli olay örnekleri mevcut. Önlem konusu ise kapitalist sistemde pek mümkün değil. Kapitalizmin bireyciliği, herhangi bir önlem alınmasına engel olacaktır ve olmakta.
Tantuni okurunun profil resmi
Gelir dağılımında denge bir kere insan doğasına ters. Maalesef ki kapitalizm insani açgözlülüğün bir sonucudur. Her ne kadar yeni bir sistem yaratılması taraftarı olsak da içimizde "dahasını" isteme arzusu hep var olacaktır, farkında olmasak bile. Pareto optimalite der ki birileri yoksullasmadan birileri zenginleşemez, bunun farkında olan kapitaller bunu uygulamaktan asla vazgeçmeyecekler. Üzülerek söylüyorum ki gelir dengesinin eşit yaşandığı bir dünya tüm herkes için daha yaşanılası zor bir dünya demektir. Bunu sosyal açıdan söylüyorum ne demek istediğimi merak edersen uzun uzuna konusalacak bir konudur. Şu an dünya genelinde komünizmin etkin olduğunu varsayalım; kimse malına mal ekleyemeyecegi için mutsuzluk hatsafhada olacaktır ve bu durum tembelliği doğuracak dolayısıyla gelişim (bilim, endüstri, sosyal hayat VS.) durma noktasına gelecektir. Her zaman söylemişimdir, bu denli kalabalık insan nüfusunun var oluşu kapitalizmi hep destekleyecektir, komünizm ve sosyalizm gibi eşitlikçi ideolojiler ancak düşük nüfusun olduğu ve kaynakların yeterli geleceği bir dünya ortamında ise yarar. Bu dediğimse ancak bir ütopyadir.
Hildegard okurunun profil resmi
Ben insani açgözlülüğün doğuştan geldiğine ve genelgeçer bir gerçeklik olduğuna inanmıyorum. Malımıza mal eklememek bugüne kadar beni ve ailemi hiç rahatsız etmedi. Çevremde de benim gibi olan, davranan, yaşayan birçok insan var. Aksine toplum kuralları yüzünden satın almak zorunda olduğum şeyler, bunları satın almaya harcadığım zaman rahatsız etti. Makro konularda bireysel örnek vermek gereksiz biliyorum ama her insanın açgözlü olmayabileceğini, açgözlülüğün ekonomik yapının kültürleri şekillendirişiyle yani sonradan insanların gerçekliği haline geldiğini kendi çevremdeki istisnalardan görebiliyorum. Dediğiniz gibi şu an birden komünizm olsa tabi ki dünyanın çoğunluğu mutsuz olacaktır zira başka şekilde düşünebileceklerinden haberdar değiller. Toplumun komünizm bilincine ulaşabilmesi için yıllardır yaratılan çoğu "gerçek", toplumun bilincinde değiştirilmeli önce. "Kaynakların yeterli geleceği dünya ortamı" demişsiniz, bazı ülkelerde obezite oranları ve yüksek oranda et/yağlı gıda tüketimine bağlı kalp damar hastalıkları çok yüksekken bazı ülkelerde insanlar açlıktan ölüyor. Ben burada kaynak yetersizliği değil, dağıtım yetersizliği görüyorum. Dağıtım yetersizliğine ek olarak bitki üretim/tüketimiyle çok daha fazla insana yiyecek sağlanabilecekken; çok daha fazla kaynak tüketerek (hayvanların yemi için ayrılan devasa tarım arazileri, tarım yapmak için kullanılabilecek büyük hayvan çiftlikleri/fabrikaları, et endüstrisinde kullanılan aşırı su miktarı) et üretiminin yapıldığı et endüstrisinin varlığı da sürdürülebilir olmaması yanında yanlış kaynak kullanımı. Bana göre dünyada kaynak yetersizliği değil, yanlış dağıtım ve yanlış kaynak kullanımı sorunu mevcut. Aynı zamanda az önce de bahsettiğim gereksiz üretimler yerine insanların gerçek ihtiyaçları için üretim yolları aramak da hem kaynak israfının önüne geçecek hem de kaynak üretecektir. Tembellikten bahsetmişsiniz, gördüğünüz üzere, daha sürdürülebilir kaynaklar nasıl üretilir, diğer hayvanlara zarar vermeden tüm insanlar nasıl doyurulur, kaynak dağılımı nasıl daha düzgün sağlanır, vb gibi araştırmamız gereken milyonlarca konu, yapmamız gereken milyonlarca iş var. İnsanların malına mal eklemekle değil, diğer canlılara katkı sağlamakla (bilimi bu yönde geliştirmekle) mutlu olacağı bir kültürün kurulmasına ihtiyaç var. Ve bu kültür kapitalist bir ekonomide kurulması mümkün bir kültür değil. İşte bu noktada karamsarlığa kapılıyorum zira eğitim kapitalizmin elindeyken ve iş yaşamı insanların tüm zamanını sömürürken böyle bir kültür nasıl yaratılabilir bilmiyorum. Açıkçası yazarın amacı asla umutsuzluk yaratmak değil ama kitap boyu üst sınıfların yarattığı tahribatı ve ellerindeki gücü gördükçe ben de karamsarlaştığım için "ütopya" yorumunuza artık cevap veremiyorum.
Tantuni okurunun profil resmi
Kaynakların yeterliliği ile ilgili söylemek istediğim tabi ki de bu değildi. Eşit derece bu dünya nüfusuna dağılımı kaliteyi inanılmaz düşürür ve herkesin herşeye sahip olması kaynakları çok bir süre gecmeden tüketir. Dünyadaki savaşların nedeni de kaynak ve topraklardîr zaten. Ben aslında bunu söylemek istemiştim. Bu kaynakların eşitsiz dağılımıyla ilgili ütopik bir film var tam da dediğinizi anlatıyor. İzlemediyseniz tavsiye ediyorum. İsmi Zamana Karşı. Ve aynı zamanda eğer insani açgözlülüğümüzü yenersek kaynakların herkese yeteceğini vurgulayan bir diğer filmi de önereyim: Platform.
Hildegard okurunun profil resmi
Teknoloji avantajımızı silah, vb. gibi sektörlere kafa yormak yerine herkese yeterli kaynak sağlama amacıyla kullanabilirsek bence kaynaklar tükenmediği gibi kalite de düşmez. Ama tabi ki insanlar bilinçlenmeden bunların hiçbiri gerçekleşmez. Önerilerinizi önemsiyorum, Platformu izlemiştim Zamana Karşı'yı izleyeceğim, yorumlarınız için teşekkürler :)
Tantuni okurunun profil resmi
Ben teşekkür ederim🌸🙏🏻
Yorum yapabilmek için giriş yapmanız gerekmektedir.