Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Yusuf Bayer

Yusuf Bayer
@ysfbyr
Yusuf Bayer

Yusuf Bayer

, bir kitabı okumayı düşünüyor
Ankara
AnkaraYakup Kadri Karaosmanoğlu
7.9/10 · 3.528 okunma
Reklam
Cinüçen Tanrıkorur'un soyadı hikayesi ve aile büyüklerinin isimlerine dair
Halep'te 1916 yılında dünyaya gelen, yakınlarının daha çok Zaferşan dedikleri Şanuzafer Bey de muhtemelen yaşadığı ortamın ve babası Hacı Tahir Cidali Bey'in etkisiyle bu gelişmelere psikolojik olarak az çok hazırlıklıydı. Ama dil devrimi sırasında hem kendi isminden hem de kardeşlerinin isimlerinden rahatsızlık duyduğu tahmin edilebilir. Şanuzafer Bey'in kız kardeşleri Lütfuhak ve Dürrisemin, erkek kardeşleri ise Savnihüda, Sun'igüzin ve Mecdinevin isimlerini taşıyorlardı. Meşrutiyet devri romantizminden izler de taşıyan bu isimlerde şaşırtıcı olan, her birinin ebced hesabıyla sahibinin doğum tarihini veriyor olmasıydı. Soyadı Kanunu çıktıktan sonra, Tepedelenli Ali Paşa'nın torunlarından olan Tahir Cidâlî Bey'in çocukları Tepedelenli soyadını -başkaları tarafından da alınabileceğini tahmin ettikleri için- hiç düşünmemiş olmalılar. Muhtemelen bir gün bir araya gelerek gazetelerde yayımlanan soyadı listelerinden gelişigüzel bir seçim yapmak yerine, içlerine sinecek öz türkçe bir soyadı düşünür ve sonunda Savnihüda'nın ismini Türkçeleştirerek soyadı olarak benimsemeye karar verirler. Bu kararda Mustafa Kemal Paşa'nın Hamdullah Suphi'ye Hamdullah'ı öztürkçeleştirerek Tanrıöver soyadını vermiş olmasının bir etkisi var mıdır, bilemeyiz. Savn-ı Hüda, "Tanrı'nın koruduğu" gibi bir anlama gelmektedir; o halde bu ter kip pekâlâ Tanrıkorur diye Türkçeleştirilebilirdi.
Sayfa 23 - KAPI YAYINLARI
MEMURİYET bağlarından kurtulur kurtulmaz Türk Musikisine devlet katında eski itibarını yeniden kazandırmak için mücadelesine hız veren Cinuçen, mesela 1983'ün Dünya Gençlik ve Avrupa Müzik Yılı olması münasebetiyle Başbakan Turgut Özal'a okullarımızdaki müzik eğitimi faciasını bütün yönleriyle anlattığı bir rapor sunarak problemin nasıl çözüleceğine dair görüşlerini açıklar, Özal'ın raporu okuyup gereği için Milli Eğitim Bakanı Vehbi Dinçerler'e, onun da Talim-Terbiye Kurulu Başkanı'na göndermesi üzerine, ülkenin uzman müzisyenlerinden oluşan bir Müzik Özel İhtisas Komisyonu kurulur, bu komisyonun çalışmaları sonunda müzik eğitiminde elli yıldan beri devam eden yüzde 98,5 Batı müziği, yüzde 1,5 Türk müziği bilgileri oranı, her ikisi için de yüzde 50 olarak belirlenir ve ortaöğretimin altı yıllık müzik müfredatı bu orana göre yeniden düzenlenir. Türk çocuklarının Bach, Beethoven, Mozart gibi Batılı kompozitörlerin yanında Itri, Dede Efendi, Tanburî Cemil Bey gibi büyük Türk bestekår ve icracılarını tanımasına, do majörle mi minörün yanında rastı, segâhı, hicazı da öğrenmesine imkân veren bu müfredat, üniversite ve konservatuarlardan görüşler alındıktan sonra Talim-Terbiye ve Bakanlar Kurulu'nca kabul Resmi Gazete'de yayımlanarak 1988 yılında yürürlüğe girer.
Sayfa 79 - KAPI YAYINLARI

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
İtalyanlar çok güzel cevap vermiş ama anlayan kim..
1981 yılında da Atatürk'ün doğumunun 100. yılı vesilesiyle yurtiçinde ve yurtdışında düzenlenen anma faaliyetleri kapsamında Roma Üniversitesi tarafından konser ve konferanslar vermek üzere davet edilmiştir. Dışişleri Bakanlığı Kültür Dairesi onun yerine çağdaş Türkiye'yi temsil etmek üzere piyanist Elif ve Bedii Aran çiftini teklif ettiğinde Roma Üniversitesi "O sizin göndereceklerinizden bizde çok var; biz bizde olmayan bir şeyi istiyoruz," mealinde bir mektupla cevap verince, Kültür Dairesi, Cinuçen'in Aranlar da kabul edilirse gönderilebileceğini bildirir. Üniversiteye bu emrivakiyi kabul etmek kalır. Elif ve Bedii Aran çifti konserlerini, koca salonun iki sırasını ancak dolduran -ki çoğu Türkiye Büyükelçiliği görevlileridir-dinleyicilere verecek, Cinuçen'in bir sonraki konserinde ise salon tamamen dolduğu gibi yer bulamayan sanatseverler de, Prof. Anna Masala'nın büyük övgülerle takdim ettiği, İtalyancayı anadili gibi konuşan bu Türk'ü ayakta dinleyerek dakikalarca alkışlayacaklardır. Cinuçen'in bu başarıları ve İtalyan basınında yazılanlar TRT'de büyük bir öfkeye ve belki de kıskançlığa yol açmış, terfilerini durdurmak amacıyla genel müdür yardımcısı ve Müzik Dairesi başkanı tarafından "sicil özeti" diye bir form doldurularak bir devlet memuruna yapılabilecek -hırsızlık, iffetsizlik ve rüşvet hariç- ne kadar suç varsa hepsi kendisine isnat edilmiştir. Cinuçen bunun üzerine "Kurumunuzdan ayrıldım, gereğini arz ederim," cümlelerinden ibaret 9 Haziran 1982 tarihli dilekçeyle TRT'den istifa eder.
Sayfa 77 - KAPI YAYINLARI
216 syf.
·
Puan vermedi
Empedokles'in Dostları
Empedokles'in DostlarıAmin Maalouf
7.4/10 · 5,2bin okunma
Reklam
Filstinliler "gerçek yahudiler"
Daha ilginç olan mantıksal sonuç şudur: İsrail halkı, kovulmadıysa, o zaman Judea Krallığı sakinlerinin gerçek torunları Filistinliler olmalıdır. Sand yine şöyle der: 'Hiçbir insan popülasyonu, binlerce yıllık bir sürede saf olarak kalmaz; yine de Filistinlilerin kadim Yahudi halkının torunları olmaları ihtimali, sizin ve benim olmamız
Sayfa 174175 - manaKitabı okudu
Yahudi Sürgünü koca bir yalan
Çağdaş Yahudilerin çoğunluğu atalarının, Romalılar tarafından acımasızca sürgün edilen Kitab-ı Mukaddes'teki İsrailliler olduğuna tamamen kani olsalar da; gerçek şu ki çağdaş Yahudilerin, asla sürgüne uğramamış olan bu kadim İsraillilerle bir alakaları yoktur. Roma sürgünü de bir başka Yahudi mitidir. Şöyle der Shlomo Sand: 'Ülkeden sürgün edilişle ilgili inceleme etütlerini aramaya koyuldum, fakat gördüm ki, bununla ilgili hiçbir literatür yoktu. Çünkü kimse, ülke halkını sürgüne göndermemişti. Romalılar insanları sürmemişti ve isteseler de bunu yapamazlardı. Zira bütün bir nüfusu taşıyacak ne trenleri ne de kamyonları vardı. Bu tarz bir lojistik imkân 20. yüzyıla kadar mevcut değildi. Esasında bütün kitap, buradan doğmuştu: Yahudi toplumunun parçalanmadığınınnın anlaşılmasından."
Sayfa 173174 - manaKitabı okudu
Kitab-ı Mukaddes
Yeni ulusalcı Yahudiler, kahraman ataları aracılığıyla, kendilerini sevmeyi ve diğerlerinden nefret etmeyi öğrendiler, bir farkla ki bu sefer komşularına gerçek acı çektirecek askeri güce sahip olabilirlerdi. Daha kaygı verici olan olgu ise şuydu 'Vadedilmiş Topraklar'ı işgal etme ve yerli sakinlerine soykırım uygulama emrini verecek doğaüstü bir varlık (yani Tanrı) yerine, Yahudi ulusal uyanış projesinde, sürgüne göndermeye ve öldürmeye karar verebilecek olanlar kendileriydi-Herzl, Jabotinsky, Weizmann, Ben-Gurion, Sharon, Peres, Barak, Netanyahu, Lieberman, vb. Artık, Yahudi halkı adına Tanrı öldürmüyordu, Yahudiler öldürüyordu. Bunu uçaklarını ve tanklarını süsleyen Yahudi sembolleriyle yapıyorlar ve yeniden restore edilen atalarının dili İbranice verilen emirleri takip ediyorlar
Sayfa 170 - manaKitabı okudu
Siyonistlerin tarihi yalanlardan ibaret..
Kitab-ı Mukaddes, kurmacadır ve içindekilerin çoğu, herhangi bir aşamada Filistin'deki Yahudilerin yüceliğini belgelemiyordu. O daha çok, sosyal ve siyasi amaçlara hizmet etmesi için hazırlanmış ideolojik bir metin olarak görülebilir.
Sayfa 173 - manaKitabı okudu
Reklam
Yusuf Bayer

Yusuf Bayer

, bir kitabı okumaya başladı
Osmanlı’da Bilim ve Teknoloji
Osmanlı’da Bilim ve TeknolojiAykut Kazancıgil
9/10 · 18 okunma
Her mezar taşını, orada yatana okunan her Fatiha'yı şirk olarak gören anlayışın derinliksizliği ile şehirleri profanlaştıran modern hayatın insanı tek boyuta indirgeyen maddeci tezahürü birbirine çok yaklaşır. Ölüm ötesini yok sayan, umursamayan bir uygarlığın şehirleri ile mezar taşını bile dinden çıkmak için yeterli sayan din anlayışının maddi tezahürlerinin birbirine bu kadar yakın olması şaşırtıcı değil. Ölüm düşüncesinde dirilme cesareti gösteremeyenler hayatın anlamını da yitirirler.
Sayfa 247 - Büyüyen AyKitabı okudu
Ah! İstanbul :(
Yeryüzünde İstanbul kadar tecavüze uğramış hiçbir şehir yoktur. İstanbul adeta, bir milletin kültürel olarak kendi kendini sömürgeleştirmesinin göstergesi hâline gelmiştir.
Sayfa 215 - BÜYÜYEN AYKitabı okudu
"Geleneksel Fast Food" !!!
Geçtiğimiz gün Taksim'den geçerken gözüme ilişen bir iş yerinin levhası adeta burada dillendirmeye çalıştıklarımızı özetler mahiyette idi. "Geleneksel fast food" Şimdi bu üç kelimelik kalıbı nasıl okumalı? 'Geleneksel olan'la 'fast olan'a aynı anda yapılan gönderme toplumsal zihniyetimizin, anlam dünyamızın nasıl alt üst olduğuna mı işaret etmektedir? Yoksa bunu elimizden kayıp giden değerlerin yeni bir formda ifadelendirilmesi arayışı olarak mı okumalıyız? Geleneksel olana vurgu yaparken kendi dilini bile koruyamayan, bunun kaygısını duymayan bir dikkatsizlik, küreselleşme adına acele hazırlanmış bir 'paket servis'i önünüze koymaktan çekinmiyor. Geleneksel değere duyulan özlemi küreselleştirip tecime elverişli bir kültür haline getiren bu süreç olsa olsa 'Küresel köy devrimi' olabilir. Her devrim gibi yıkan, parçalayan ama inkılap etmeyen, değer inşa etmeyen bir devrim... Küresel köy haline gelen dünyamızda, metropollere taşındıkça daha çok köylüleşiyoruz.
Sayfa 207 - BÜYÜYEN AYKitabı okudu
118 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.