Şöyle düşün;
İki kişi var karşında ve sen onların aralarında geçenlere şahitlik ediyorsun.
Biri diğeriyle konuşmaya çalışıyor ama diğeri onu duymazlıktan ve görmezlikten geliyor, biri öyle çok sınır bilmiyor ki, diğerinin sınırlarını, alanını durmadan ihlal ediyor, biri diğerini yalnız bırakıp onu derin bir üzüntüye, yorgunluğa, çaresiz hissetmeye bırakırken dönüp onun ne hissettiğine bakmıyor ve ona şefkat duymuyor bile.. biri diğerine taşıyamayacağı kadar yük verip, kendisi o yükü taşıyanın ne kadar zorlandığına bakmadan başka herkesin yükünü hafifletmeye çalışıyor.
Ne kadar rahatsız edici değil mi? Dışarıdan bakıldığında ne kadar adaletsiz ve haksızca geliyor insana.. Hatta o kadar ki,bunu gördüğünde müdahale edeceğim diye kendini durduramıyor...
Aslında o izlediğini insan kendine yapıyor. Bazen de öyle yaptığını farketmediği birilerine. Fakat kendine o kadar şefkat duymuyor ki, haksızlık yapıyor olduğunu gördüğü kişinin yaptığını kendinden tanıdığını farketmiyor bile. O kişinin de yaptıklarını farketmediği gibi..
Baktığın zaman izlediğinin en çok seninle ilgisi var.. onlar sadece sana bir şeyleri gösterip sahneden çekilmek için o deneyimi yaşadılar. Yani sen anla diye biri ezerken,bir diğeri de ezildi...
Kendine duyarsız kalan, duyarlı olmayı öğretecek deneyimler çekiyor kendine.Bir yerde acı verici bir olay olduğunda ona tanık olmak,aslında bizde bir duyguyu şifalandırmak,kendimizdeki kör noktayı karşıdan görebilmek için oluyor.