Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Çocuksun yahut genç. Ailen kaldıysa bir babasın belki.. "Birlemiş milletler" sana bir bölge tahsis ediyor. Herkes için yaratılan bu geniş evrende senin güvende olabileceğin tek yer orasıymış. Tüm sonsuz sınırların yanında senin tutsaklığın. Nefesinin bir alana sığdırılması, o alandan çıkarsan ölümün seni bulması. Çıkmasan da bulması. Üstünde bir çadır ve düşmana inat bir gün fazla yaşamak. Ateş, bombalar ve toprağına düşen senin külün. "Güvenli bölgedesin" halbuki Vatanına yanarken, vatanında yanarak ölmek Çemberi çizen ve çemberi ateşe veren ellerin aynılığı Yine aynı ellerle gözlerin kapatılması ve devletlerin körlüğü Fidan bitmesi gereken yerlerde soykırım izleri Dünyanın genişken daralması, göğün göze hapsedilmesi ne demek canlı canlı şahit oluyoruz. Şahitliğin o ağır yükü ve Gazze'de bir çocuğun "güvendeyim" diyebileceği bir yerinin olmaması Annesinin kollarından başka şayet annesi hala hayattaysa Bir ailesi kaldıysa..
Yıkandı ruhum günahlarıyla Belki yarına kalmaz bir daha Ne hatalarımın bedeli ödenir Ne de kahpe dünyanın yükü omuzlarımdan iniverir Canımdan nasıl canlar koptu Ruhum ölümün elini nasılda güzel tuttu Sanrılar camıma tekmelerini vururken Bir sancak bana eliyle vurdu Alsın götürsün beni şimdi Ne yokluğum hatırlansın Ne günahlarım boynumu sarsın
Reklam
Şöyle düşün; İki kişi var karşında ve sen onların aralarında geçenlere şahitlik ediyorsun. Biri diğeriyle konuşmaya çalışıyor ama diğeri onu duymazlıktan ve görmezlikten geliyor, biri öyle çok sınır bilmiyor ki, diğerinin sınırlarını, alanını durmadan ihlal ediyor, biri diğerini yalnız bırakıp onu derin bir üzüntüye, yorgunluğa, çaresiz hissetmeye bırakırken dönüp onun ne hissettiğine bakmıyor ve ona şefkat duymuyor bile.. biri diğerine taşıyamayacağı kadar yük verip, kendisi o yükü taşıyanın ne kadar zorlandığına bakmadan başka herkesin yükünü hafifletmeye çalışıyor. Ne kadar rahatsız edici değil mi? Dışarıdan bakıldığında ne kadar adaletsiz ve haksızca geliyor insana.. Hatta o kadar ki,bunu gördüğünde müdahale edeceğim diye kendini durduramıyor... Aslında o izlediğini insan kendine yapıyor. Bazen de öyle yaptığını farketmediği birilerine. Fakat kendine o kadar şefkat duymuyor ki, haksızlık yapıyor olduğunu gördüğü kişinin yaptığını kendinden tanıdığını farketmiyor bile. O kişinin de yaptıklarını farketmediği gibi.. Baktığın zaman izlediğinin en çok seninle ilgisi var.. onlar sadece sana bir şeyleri gösterip sahneden çekilmek için o deneyimi yaşadılar. Yani sen anla diye biri ezerken,bir diğeri de ezildi... Kendine duyarsız kalan, duyarlı olmayı öğretecek deneyimler çekiyor kendine.Bir yerde acı verici bir olay olduğunda ona tanık olmak,aslında bizde bir duyguyu şifalandırmak,kendimizdeki kör noktayı karşıdan görebilmek için oluyor.
Kaç gece ağladım amansız dertlere? Kaç günün doğumuyla gamzemde gizledim gözyaşlarımı? Ne vakittir deva bulurum mısralarda? Nicedir kanayan yaramı basarım kağıtlara. Şu defterimden başka kimi buldum beni anlayan... Ne demdir böyle tarifi küfre girer. Kabahat benim olsun, hep de güleyim. Bütün utancımı da sayfalarımda kefenleyip kitaplara gömeyim. Şairin gözünden de bir damla yaş akmaz. Sanılır ki acı duymaz demden. Oysa mısraları kan gölüdür, acıyı işler yüreğe. Şair ses etmez de mürekkebiyle kan ağlar. İmgeleri kanayan yarasına şifadır. Şairin davalarına devasıdır şiiri. Velhasılkelam, şair adamın derdini bir de defterinden dinleyin.Dinleyin dinleyin de sakın ha bir parça olsun yüreğinizde hissetmeyin acısını. Kulak kabartmayın dizelerinde yükselen haykırışlara. Hem kim ister kendine bahşedilmemiş acıyı, öyle değil mi? Şairim de bu sebepten ötürü sırtındaki bir dünya yükü koca bir dünyaya değil de sayfalara bırakır. Bilen bilir başka türlüsünden de çare gelmez.
Bugüne Mahsus.
youtu.be/OrCx5wW94m0 Vivaldi’nin bu parçasını ne zaman dinlesem, tarif edilemez derinlikte bir huzur hissederim. Bu huzurun ardından boğazımdaki düğüm sihir olabileceğini düşündürecek bir zariflikle çözülür, içime sevinç dolar. Sonra aşık olmak isterim. Evet, bu parçayı ne zaman dinlesem karşı konulamaz bir aşık olma arzusu kaplar
İçimde ne fırtınalar koptuğunu bir görsen oturduğun yerde ağlardın bunca yükü nasıl taşıdi diye
Reklam
Ben kendimi hakikatin yükü altina koymusum, bundan sonra benim icin neyin önemi var ki? Ben ates olmusum zaten beni ne yakarki? Yok olmusum, varliklar ne anlam ifade eder bana? Ne yasadigimi, nerede oldugumu bile bilmiyorum. Oyle salinip duruyorum iste bir saatin sarkaci nasıl sallanip duruyorsa oyle. Iddia ediyor beni anlicakmis. Beni anlaman icin olmen gerek. Gel hadi olelim. Olebilir misin. Olmusum zaten, benim sifatim yokki. Sen benim icimi bilebilir misin. Acilarimi bırakıyorum. Yildizlara dek. Evrenin her yanina. Her yeri kapliyor. Ve ofke. Gozlerim parliyor. Patliyor her sey. Paramparca dagiliyor. Insanlarin bir icerigi yokmus. Anlam yukleyip duran Ben kendimi de insan sanmisim. İnsan kuru bir dal gibi dusup gidiyor. Bir anlami yokmus. benim bir anlamim yokmus.. hep bosa bunca dusunxe bunca fikir ve bilgi. Bunca iyilik ve erdem istenci hepsi boşa. Guc istenci boşa. Lanet olsun.
Aradan biraz zaman geçecek ve sen haklı bir hâl alacaksın, haksız mağlubiyetimin yükü zamanla paralel arttıkça, sana gelmeye çalışacağım. Bir zamanlar beni sevmiş olduğunu bilmek, o sevginin hep canlı kalacağına inandıracak, gerçek ile yüzleşmekten korkan yanımı, hep saklı tutacağım. Şimdilerde ben haklıyım ve biz ayrıyız, araya biraz zaman girecek, kendimi sana getirmek için hep haksız yerlere koyacağım. Sen, verdiğim savaşı bilmeden yaşamına devam edeceksin. Seni özlüyor olmam büyük haksızlık, farkında değilsin ama daha şimdiden haklı olmaya başladın fakat ne önemi var? Biz ayrıyız..
Kronik stres = Hayır diyememe
Merhaba sevgili okuyucu, Ünlü nörobilimci Oliver Sacks, çalışma odasının duvarına koskocaman “HAYIR!” yazan bir hatırlatıcı koymuştu. Bir talep veya istek geldiğinde o nota bakar, zamanını ve enerjisini sadece gerekli, önemli ve anlamlı işlere harcaması gerektiğini kendisine hatırlatırdı. Çünkü bu bilgiyi unutmanın hem fizyolojik hem de
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.