Ey güllere ve türkülere kızanlar
Kaçıranlar gözlerini Anadolu güneşinden
İsterdim sustuğu yerde yüreğin
Köroğlu’nun Pir Sultan’ın sesiyle yanan
Çoban ateşleri gibi gül olmak
M. Başaran
vuruldun seni bir karanlığa gömdüler
adını sordular söylemedim münevver
üstümü aradılar yok altımı aradılar yok
boynu hayli bükülmüş bir tuzaktan baktılar
cesedini gösterdiler sana çok benziyordu
anlamak istediler hep uzaktan baktılar
nasıl yaşatıldıysan öyle öldürülmüştün
çekinmedim ağladım
anlamadılar
ben bir sokak lambasına vurulmuşum
Susamak ile susmak çok benzerdir; birinde dilin kurur, diğerinde yüreğin.İşte tamda bu yüzden insan,sustuğu şeyler kadardır ve insan insanı, anlatamadığı yerden anlayabiliyorsa yakındır.
Dinleyeceksin kadını... Kulaktan ziyâde, pürşefkât yüreğin ve iz'ân dolu idrâkinle eğileceksin, onun her cümlesine... Anlayacaksın kadını... Konuştuğu her kelâmın, sustuğu bütün merâmın, döktüğü göz yaşlarının ârifi sen olacaksın...
Ve seveceksin kadını... Dilinde ve dimâğında biriktirdiğin yürek yontusu bütün his ve fikirleri, teker teker, katre katre ve yavaş yavaş paylaşacaksın kadınla, hiç usanmadan bir ömür...