Hermann Hesse der ki, gördüğünüz herkesi iki ayak üzerinde yürüyor, dokuz ayda doğdu diye insan zannetmek yanılgıdır. Kimisinin içinde yılan, kimisinde timsah, kimisinde domuz yaşar.
...İnsanın sansüre, yani söyleme ve düşünmenin yasaklanmasına temel bir rol yüklemesi için, kendisinin, itirafın bu içe dönük kurnazlığının iyice tuzağına düşmüş olması gerekir; bizim uygarlığımızda, bunca zamandır, bizi, ne olduğumuzu, ne yaptığımızı, neyi anımsayıp neyi unuttuğumuzu, neyi düşünmediğimizi ve neyi düşünmediğimizi sandığımızı söylemek zorunda bırakan o harikulade buyruğu ha bire tekrarlayan tüm seslerin özgürlükten söz ettiklerini zannetmek için, insanın kafasında iktidarı iyice ters bir biçimde canlandırıması gerekir. Bu, aynı anda diğer çalışma biçimleri sermaye birikimini sağlarken, Batı'nın insanların uyruklaşmasını sağlamak için uğruna birçok kuşağı harcadığı dev bir iştir; uyruklaştırma derken, anlatmak istediğim kişilerin hem birer uyruk hem de birer özne olarak oluşturulmasıdır." Düşünün, XIII. yüzyılın başında her Hıristiyana yılda en az bir kez, hiçbirini es geçmeksizin, tüm kabahatlerini itiraf etmesi için verilen buyruk, kim bilir ne korkunç görünmüştür insanların gözüne. Bir de yedi yüzyıl sonra, Sırp direniş hareketine katılmak için dağlara çıkmış partizanı düşünün; şefleri ondan yaşamını yazmasını isterler, gecenin karanlığında karalanmış birkaç zavallı kâğıdı götürdüğündeyse bakmazlar bile ve ona yalnızca "yeniden yaz ve hakikati söyle" derler. Bu denli önem verilen dil yasakları, itirafın yarattığı bin yıllık boyunduruğu unutturmalı mıydı?
Reklam
“Onun yaşadığı yerde yaşamak, onun gibi yaşamak demek değildi… Bunu zannetmek için pek saf ve ancak benim kadar gafil olmak lazımdı.”
Bir insanın, bilinmeyen bir hayatın parçası olduğunu ve ona olan aşkımız sayesinde bu hayata nüfuz edebileceğimizi zannetmek, bir aşkın doğmasında en temel unsurdur ve başka hiçbir şeyin önemsenmemesine yol açar.
"Onun yaşadığı yerde yaşamak, onun gibi yaşamak demek değildi... Bunu zannetmek için pek saf ve ancak benim kadar gafil olmak lazımdı."
Hayatımızda kalmak isteyen biz çabalamadan kalıyor zaten. Bizim hatamız kalmak istemeyenin paçasına yapışmayı çaba zannetmek
Reklam
Kendimizden güzellerle hem-dem oldukça, kendi çirkinliğimizi fark ederiz; kendimizden çirkinlerle beraber oldukça kendi güzelliğimizin sarhoşu oluruz zira. Çirkinliğimizi fark etmek bizi güzelleşmenin yollarını aramaya sevk ederken, güzel olduğumuzu zannetmek bize ‘ben oldum’ hissi vererek günden güne çirkinleşmemize sebep olur.
Nerden bilebilirdim o an kadın kısmının ezelden beri yaptığı en büyük hatayı yaptığımı? Aşık oldukları adamı sevgileri aracılığıyla değiştirebileceklerini zannetmek biz kadınlara özgü bir gafletmiş meğer.
Normal taklidi yapan delilerden olabilirim :)
Herkesin deliliği kendine:Benimki , kendimi normal zannetmek oldu , tehlikeli bir şekilde normal…Ötekiler bana deli gibi göründüğünden ,sonunda korktum ,onlardan ve daha da fazlası ,kendimden…
Sayfa 104Kitabı okudu
Zannetmek ne büyük yanılgı…
“İnsanlara toz kondurabilme yetisini kazandığımdan beri daha huzurluyum. Önceleri, aklıyordum, paklıyordum, “o öyle bir insan değil" diye kendi içimde mahkemeler kurup hükümler veriyordum ama o insan tam da öyle biri oluyordu. Ben ise kendime karşı defalarca mahcup oluyordum.”
Reklam
Kendinide bir şey zannedenlere kısa bir not
Zaten hayatımız tamamen zannetmekten ibaret değil midir? Dünyada ne hakkında emin olabiliriz? Kendimizi sağlıklı zannederiz, bir gün, senelerden beri müthiş bir illete tutulduğumuzu öğreniriz. Mesuduz zannederiz, saadetimizin rüya olduğunu, aldandığımızı öğreniriz. Geleceğimizi güvende zannederiz, o anda mahvoluruz, harap oluruz... Dostlarımızı sadık zannederiz.. Velhasıl hep zannederiz,sadece zannederiz. Zaten bütün insanların hayatı yalnızca zannetmek üzerine kurulmuş değil midir? İnsanların asırlarca devam eden zanlarla neler çektiğini tarih bize ispat etmez mi?
okumadan alıntısından sevdiğim kitap / merak uyandırıcı
+1 Ve aşk, ya cinnetin olur ya cennetin!sh.14 Kendimi senden alamayacak kadar Fakir Kendimi sana verecek kadar zenginim.!sh.61 Bir aşık en fazla, söyleyecekleri çokken susar! sh.72
Zira koca bir metni henüz içeriğine hakim değilken çocukça bir söylemle çürüttüğünü zannetmek ahmaklara yakışan bir kibirdir. Zira ahmağın kibri tedbirsiz olur.
"Bilmek" zannetmek insanı varlık iddiasından vurup hakikatten uzaklaştırır. Ben bilmemeyi seçiyorum, yâd eylesin elest bezminde ki sözlerimi ruhum.
Bütün fani nimetler bir kişide toplansa ve o, huzur ve saadet içinde bin yıl yaşasa ne fayda! .. Sonunda gireceği yer, şu bastığımız kara toprağın altı değil midir?! İnsan ibret almaz mı ki, her fani varlığın tazelik ve zindeliği zaman değirmeninde daimi bir sürette öğütülmektedir. Ahiretten habersiz yaşanan bir dünyada nefsani hayatı besleyen iltifatları kalıcı, dünya oyuncaklarını da sahici zannetmek, ebedi istikbal adına ne korkunç bir aldanıştır! .. İmam Şafi Hazretleri'nin ifadesiyle: "Kervanların, yolculuk esnasında ev inşa etmeleri akıl kârı mıdır?" Böyle gafilane yaşanan bir hayat; çocuklukta oyun, gençlikte şehvet, erginlikte gaflet, ihtiyarlıkta elden gidenlere hasret, bin bir türlü çırpınış ve nedametten ibarettir. Halbuki ölüm, insanı her an pusuda beklemektedir. Ahiret düşüncesinden mahrum bir vaziyette dünya ferahlığı elde etmek için dünya süslerine bürünerek son gününe kadar fani lezzetlerle yorulanların hali, ne hazin bir ömür israfı ve ne acı bir tükeniştir! .. Hiç ölmeyecekmiş gibi zamanlarını helak edenler, bir gün o ziyan ettikleri zamanlar için ne büyük bir nedamet ve hasret duyacaklardır! ..
Sayfa 121 - Otto YayınlarıKitabı okudu
Resim