Bir kış günü, öksüz bir kız, su almağa gidiyordu. Vücudu yarı çıplaktı. Üryan ayakları kardan şişmişti. Karnı açtı, kulakları soğuktan donmuştu. Gözleri yaşlı idi. Elinde, demir bir bakraç vardı. Çeşmeye gidiyordu. Birdenbire bir kasırga koptu. Ay, yukarıdaki köşkünden, bu zavallı kıza bakıyordu. Dedi ki: «Mutlaka üvey anası bu kıza zulmediyor. Kıza acıdı Kız o sırada, bir çalının içinde yürüyordu. Ay çalıya emretti; «Kızı al, gel!» dedi. Derhal çalı, bir at oldu. Bir yandan gök alçaldı, bir yandan çalı yükseldi. Kız, bakracıyle beraber, göğe geldi.
Şimdi, Ay'ın halden hale geçmesi, hep Öksüz Kız'ın geçirdiği serencamlara tâbidir. İlk gece Ay, gümüş bir yay gibidir. Kız büyüdükçe, Ay da büyür. Fakat bazan kız otağa girer, halı dokumaya başlar. O zaman Ay, sevgilisini göremediğinden hasretle yüzü hilâle döner. Bazan kızın keyfi boşarak, bakracıyle beraber göle koşar. O zaman ayın yüzü, bedirlenir.
Bundan başka gökte bir Beyaz Ayı vardır ki Öksüz Kız’ı sevdiği için, Ay’ı tutup boğmak ister. Fakat ona gücü yetmez. Yirmi beş gün, Ay galiptir. Yalnız üç gün Ayı galebe çalar. İşte bu zamandadır ki, Ay görünmez.