"Aşk, bir bedende iki kişi."
“Ey aşk...! bir mucize gerçekleştir şimdi
Şapkandan bir kumru havalansın
Bana öyle büyük ki bu kalp,
Gelsin yüreğime yuvalansın”
Kitabı okurken sımsıcak bir yürek buldum. Yaşam kavgasının molalarında, sıcacık bir poğaça, buğusu üstünde demli bir çay, sevgi ve vefayla beslenmiş hoş bir muhabbet, zifiri
Hep bir kalkanım vardı.Kendimi korumaya aldığım, bir iğne darbesi bile değmesine müsade etmediğim.Sanki o kalkanı geçmeyi başarabilen, beni kendime mahçup edecekmiş gibi bir hisle yaşardım.Sonra bir sepet dolusu elmayı uzattılar.Hiçte sevmem ama olacak ya işte, Pamuk Prenses gibi kanıverdim. Sonuçta Pamuk olamasakta,
gözü kara bir prensestik.Oysa
Dili çok güzel, sade ve akıcı. Altı çizilecek ve alıntı yapılabilecek yığınla satır dolu bir kitap. Şahsen ben okumaktan büyük keyif aldım, yaşamın her alanından izler buldum. Hiç bitmesin istediğim “Bir Delinin Senfonik Dokundurmaları” isimli şiirini aşağıya alıyorum.
-Sevgi,
Kilidi olmayan tek hazinedir.-
-Sevgisiz kalp ışık girmeyen mabet
Beş kez dokundum yalnızca, beş az kez. Lambadan bir "cin" çıkmalıydı zannımca, boğuk bir dumanın havaya karışmasını bekledim. Tedirgin bile oldum hatta. Küçük bir nergis fidanıydı, kokusu mest etti. Sihirli bir lamba böylesi bir cömertliği neden yaptı bilmem. Bana çiçek hediye eder miydi bir başkası! Ancak varlığından şüphe duyulacak olan bir masal kağranamanı beni dürtebilirdi. Gökyüzünden 4 elma düşse; biri bana biri talihime. Diğerlerini bilmem! Kim bilir başka kaç pamuk prenses bekliyor kaç zehirli elmayı! Kadınlar zehir içmeden duramazlar ki paşam!
Gelinlik denen kefenlerin içine sok onu.
Evlilik denen tabutlara tık.
Ve ailenin dibine, en dibine göm.
Kucağında çocuklar, kalbinde korkular.
Oradan dışarı çıkamasın, sokağa adım atamasın.
Utanç ve çaresizlikten güzel elbiseler dik üzerine.
Saçlarını dikenli taraklarla tara; aralarına zehirli çiçekler dola.
Üzerine güzel güzel kapılar kapa.
«Zehirli Bir Ağaç»
Dostuma öfkelenmiştim:
Öfkemi söyledim, geçti öfkem.
Düşmanıma öfkelenmiştim:
Dile getirmedim, büyüdü öfkem.
Ve korkularla suladım öfkemi,
Gece gündüz gözyaşlarımla:
Güneşi gülücükler oldu onun,
Yumuşacık yalanlar, hileler.
Gece gündüz büyüdü öfkem,
Sonunda olgun bir elma verdi,
Düşmanım gördü bu elmayı,
Biliyordu ki benim elmamdı.
Bahçeme girdi elmamı çalmaya,
Gece örttüğünde kutbun yüzünü;
Sabah olduğunda ne görsem iyi,
Düşmanım serilmiş ağacın altına
şu saatte bile dışarıda tek başıma yürürken korkar olmuşum, genç yaşlı kadın erkek fark etmez herkes şüphe uyandırıyor. az önce yanımdan geçen yaşlı teyze öyle bi baktı ki bi an cebinden zehirli kırmızı elma çıkarıp verecek sandım sjsjsh
Gelinlik denen kefenlerin içine sok onu.
Evlilik denen tabutlara tık.
Ve ailenin dibine, en dibine göm.
Kucağında çocuklar, kalbinde korkular.
Oradan dışarı çıkamasın, sokağa adım atamasın.
Utanç ve çaresizlikten güzel elbiseler dik üzerine.
Saçlarını dikenli taraklarla tara; aralarına zehirli çiçekler dola.
Üzerine güzel güzel kapılar kapa.
"Oysa zehir şifaydı, plan ise yılan.
Ey Âdemoğlu! O elma zehirli,
hâlâ anlamadın mı?"
Bu yazıyı okuduğum an aldım kitabı, buydu beni okumaya teşvik eden. Kitabın başlığı değil. (Ayrıntıyı da vermek isterim. Arapça kökenli bir kelime olan mahfuz "saklanmış, korunmuş" anlamına geliyor. Kitabı okuduğunuzda neden bu başlığın
Masallar tadındayım…
Zehirli elma hevesindeyim! Bul beni! Lakin ne soru istiyor canım ne cevap. Ne bir beklentim var ne de bir söz verebilirim.Bulursan, sadece bulduğuna sevineceğim! Ve eğer geleceksen, seni burada bekleyeceğim.Ama ben sana, gün dünü unutmadıkça ve beyaz sayfalar gibi olmadıkça ruhum, gelmeyeceğim…
Özür dilerim bu kadar yorgun olduğum için.