Ve "düşlerim nerede?" Diye sormaktan kendimi alamıyorum. Başımı sallayıp diyorum ki: "Ne yaptın yıllarına? En iyi zamanlarını nereye gömdün? Yaşadın mı yaşamadın mı? Ve yine kendi kendime diyorum ki; "bak, çevrende ki herşey nasıl gittikçe soğuyor..." Umutsuzluk, yalnızlık içinde yıllar geçecek, titrek yaşlılık bastonuna dayanarak karşına dikilicek. Her şey hüzne, kedere bürünecek.. Yaşadığın o parlak dünya sönecek, düşler sarı yapraklar gibi bir bir dökülecek... Ah Nastenka, yalnız, yapayalnız kalmak hüzünlü olacak: Hiçbir şeyin, hiçbirşeyin olmayacak... Çünkü bütün kaybettiklerin kocaman bir sıfır, saçma sapan bir düş olacak.
Ama yeryüzünde kim hiçliğin kölesi olan benim gibi, o kadar kullanılmamış ve yararsız zamana sahipti, bu kadar ölçüsüz tutku ve sabır kimin emri altındaydı?
Ve toz oluyorum
Yaşıyorum yanında senin.
Sonra, sen de ölünce
Kavanozuma gelirsin.
Ve orda beraber yaşarız
Külümün içinde külün,
Ta ki bir savruk gelin
Yahut vefasız bir torun
Bizi ordan atana kadar...Ama biz
O zamana kadar
O kadar
Karışacağız
Ki birbirimize,
Atıldığımız çöplükte bile zerrelerimiz yan yana düşecek.
Vermekle, fedakarlık etmek arasında çok fark vardır. Bir şeyleri kalpten vermek, dolup taşmaktır ve çok güzel bir duygudur. Fedakarlık etmek ise insana kendini iyi hissettirmez. İkisini karıştırmayın; birbirleriyle tümüyle karşıtdırlar. Biri eksiklik sinyali yayarken, diğeri yetip de arttığı sinyalini veriyor. Biri mutlu ederken, diğeri mutlu etmiyor. Fedakarlık, sonuç olarak içerleme duygusuna yol açar. Insan bir şeyleri tüm kalbiyle verdiğinde ise, yapabileceği en keyifli işi yapmış olur ve çekim yasası(evren)bu sinyali yakalayarak daha fazlasını hayata geçirir. Aradaki farkı hissedebilirsiniz.
Hadi şuraya beğendiğiniz hoşunuza giden alıntı, ileti, söz veya şiirleri yazın da bizde nemalanalım :) Ben başlıyorum;
"Gücümü, içimdeki güçsüzlükle boğuşurken tükettim."
Yaşamınızı siz kendiniz yaratırsınız. Ne ekerseniz onu biçersiniz! Düşünceleriniz tohumlar gibidir ve kaldıracağınız hasat, ektiğiniz tohumlara bağlıdır.