Ermişin birini yolda yürürken görmüşler. Bir elinde bir kova su, öteki elinde bir meşale taşıyormuş.
"Nereye gidiyorsun böyle?" diye sormuşlar.
"Bu kovayla cehennemi söndüreceğim, bu ateşle de cenneti yakacağım" demiş.
"Niçin?" demişler.
"İnsanlar" demiş, "günahı ve sevabı, cennet vaadi ve cehennem korkusu için değil, kendi gönülleri için yapsınlar."
Bu kıssa tam Doğu toplumları içindir.
Çünkü insanların çoğunun içi fesattır. Yapılan her işin arkasında bir cennet vaadi ve cehennem korkusu ararlar.
Hiçbir art niyet olmadan sadece düşündüğünü söyleyen beyinleri ve kendilerine zararı dokunsa bile gönüllerinden geçeni paylaşanları anlayamazlar.
Bu kara gönüllülere göre her söz hesaplıdır. Her davranışın arkasında bir çıkar hesabı vardır.
Bu yüzden cenneti tutuşturmak ve cehennemi söndürmek isteyen ermişi de anlayamazlar.
… Rasyonel toplumlardaki, “ bir işi, en iyi yapabilecek kişinin üstlenmesi” kuralı altüst olur. Örgütlü orta zekalılar, kendi dayanışmalarını kurarak, yetenekli insanı yok eder ve kendilerinden birini oturtur oraya..
Çağdaş yazarlardan biri, “karar verilmiş görüşün derin uykusu” derken çok doğru söylüyor.
Ama nedir! (diye sorulabilir) Oydaşma olmaması gerçek bilginin vazgeçilmez koşulu mudur? Başkaları bir doğruyu hayata geçirebilsin diye, insanlığın bir kısmının hatada direnmesi gerekli midir?
Bir inanç genel kabul görünce gerçek ve canlı olmaktan çıkar mı- hakkında biraz kuşku kalmazsa bir önerme asla tam olarak anlaşılamaz mı?
İnsanlık bir doğruyu oydaşmayla kabul ettiğinde o doğru içlerinde ölür mü? Bugüne dek,gelişmiş aklın en yüksek amacının ve en iyi sonucunun, bütün önemli doğruları kabul etme konusunda olduğu düşünülmüştür: Öyleyse bu akıl , ancak amacına ulaşmadığı sürece mi varlığını sürdürür?
Zaferin tam olması, fethin meyvelerini öldürür mü?
… İnsanlığın aklı ve muhakemesi geliştirilmeliyse,insanların bu melekelerini geliştirmesi için, bir görüş benimsemek zorunda hissedecek kadar önemsedikleri konulardan daha iyi bir araç bulunabilir mi?
Bir kişinin hiç kuşku duymadan onların doğru bildiklerini kabul etmesini yeterli bulan, bu görüşün temelleri hakkında hiçbir bilgisi olmamasını, en basit itirazlara bile kabul edilebilir yanıtlar vermemesini önemsemeyen bir sınıf vardır .
Genel bir zihinsel kölelik ortamında büyük bireysel düşünürlerin çıktığı olmuştur ve bundan sonra da çıkabilir. Ama böyle bir ortamda bütün bir halkın zihinsel olarak etkin olduğu görülmemiştir, görülemez de.
Düşünceliyken insan yalnızlığı sevdiğinden
Ben bile yorgun benliğime fazla geldiğimden
Onunkine değil, kendi gönlüme uydum,
Benden kaçandan kaçtım seve seve.