Onunla aramızdaki mesafe hiç bu kadar hissedilir olmamıştı. Keşke diyorum; gözle görülseydi de hissedilmeseydi.
Eskiden böyle değildi. Eskiden sorunlarımız, çözüm bulunası değildi. Eskiden bir şeyler konuşurken birbirimizi böylesine kırmazdık. Küçüktük, farketmedik, ondan mı acaba?
Eskiden karşısında ağlarken utanmazdım. Eskiden gururu bu kadar umursamazdım. Eskiden söyledikleri bu kadar kalıcı olmazdı. Ona o zamanlar bu kadar ihtiyaç duymadığımdan mı acaba?
Gariptir ki onsuz bir hayat istemiyorum. Ama onunlayken de çok üzülüyorum. Beni anlamaması üzüyor. Dinlememesi, bazen görmemesi, umursamaması… Evet aklındayım, hep arıyor. “Neredesin, napıyorsun?” diyor. Nasılsın demiyor ama. Ne yapmak istiyorsun ya da. Bir şeye ihtiyacın var mı demiyor. Biliyor çünkü, “Sana ihtiyacım var.” desem bu isteğimin altından da kalkamayabilir. Belki de ben çok şey istiyorumdur. Olması yeterlidir. Kim bilir?
Bir insanın, diğerinin hayatında böylesine derin bir yeri olması veyahut onun hayatını devam ettirebilmesi için söz hakkına sahip olması ne korkunç.