Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Amoravis

--Biraz tütün alın beyefendi, bana kızmayın, kin de beslemeyin. --Korkmayın; size uzun süre kin besleyecek kadar vaktim yok.
Reklam
Size gelince delikanlı, sizi oldukça düşünceli görüyorum. Delikanlı mı? Dedim, sizden daha yaşlıyım; her çeyrek saatte hayatımın bir yılı gidiyor.
--Peki o halde, dedi bana, ne düşünüyorsunuz? --Bu akşam artık hiçbir şey düşünemeyeceğimi.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Etrafımdaki herşey hapishane; hapishaneyi hem insan hem de parmaklık ya da sürgü olarak görüyorum. Bu duvar taştan bir hapishane, bu kapı tahtadan bir hapishane, bu zindancılar insan kılığına girmiş bir hapishane. Hapishane yarısı eve, yarısı insana benzeyen korkunç, kusursuz ve yekpare bir varlık. Onun tutsağıyım; beni kuşatıyor, beni bütün kıvrımlarıyla sıkı sıkı sarıyor; beni granit duvarlarının içine kapatıyor, beni kilit altında tutuyor ve beni zindancının gözleriyle gözetliyor. Ah zavallı! Halim ne olacak? Bana ne yapacaklar?
Evet, onların dostuydum! Birkaç gün sonra bende onlar için bir gösteri sergileyecektim.
Reklam
Bunlar kendilerinin oyuncu olacağı güne kadar gösteriyi izleyen mahkumlardı.
Ölüler ölüdür, hele buradakiler. Mezarlarına sıkıca gömülmüşlerdir. Orası kaçılabilen bir hapishane değil. Neden bu kadar korktum ki? Mezarın kapağı içeriden açılmaz.
Kan döken bu katillerin zihinlerinde son hayallerin canlandığı hücredeyim! Son adımlarının tıpkı yırtıcı bir hayvan gibi bu daracık dörtgenin içinde, bu duvarın önünde attılar. Birbiri ardı sıra doymak bilmez gibi görünen bu hücreye geldiler. Sıcak yerlerini oturmam için bana bıraktılar. Ben de sık otların yükseldiği Clamart mezarlığına, onların yanına gideceğim!
Kuşkusuz zihnim daha rahat olsaydı, hücremin her taşının üzerindeki sayfa sayfa sıralanan bu ilginç kitabı özenle inceleyip, taşların üzerine dağılmış bu düşünce kırıntılarından bir bütün oluşturmaktan, her ismin altındaki kişiyi bulmaktan, bu yarım yamalak yazılara, bu bölük pörçük cümlelere, kendilerini yazanlar gibi başları kesilmiş bedenlere benzeyen bu sözcüklere bir anlam ve hayat vermekten keyif alacaktım.
Bu hücreler on beşinci yüzyılda Jeanne d'Atc'ı yaktıran Winchester kardinalinin inşa ettirdiği Bicêtre şatosunun son kalıntıları. Bunu geçen gün zindancıya verdikleri beş frank sayesinde beni hücremde görmeye gelen ve hayvanat bahçesindeki bir yaratıkmışım gibi uzaktan bakan meraklılardan öğrendim.
Reklam
Nasıl? Güneş, ilkbahar, çiçekle dolu tarlalar, sabah uyanan kuşlar, bulutlar, ağaçlar, doğa, özgürlük, hayat, bunlar artık benim değil mi?
Neredeyse hiç acı çektirmeden bedeni öldürmekle övünüyorlar. Hey! İşte bundan söz ediliyor! Manevi acının yanında fiziksel acının ne önemi var?
Yok ettikleri insanın bir zekası, hayata güvenen bir aklı, ölüme hazır olmayan bir ruhu olduğunu hiç düşünmemişler midir?
İnsanların hepsi belirsiz bir süre için ertelenen ölüm cezasına mahkûmdurlar.
940 öğeden 916 ile 930 arasındakiler gösteriliyor.