hasret ve firkat! bunlar gurup saatlerinde dağa inen gölge, boğaza çöken sis, yağan yağmur gibi insanın rahat ve sükûn saatlerine mahsus birtakım fantaziler ve lükslerdir..
şunu düşünün "Allah, bütün bu olan bitenle benden neyi murad ediyor? neden aileyi benim için imtihan yeri kıldı?" sonra bir de peygamberlerin aileleriyle imtihan yaşadığını ve onların peygamber olduğunu düşünün. bu yapıcı teselli, kendi kıymetinizi rahmânî bir şekilde onaracak, hatta size "neyi eksik yapıyorum" sorusunu sordurarak bir cevap bulduracaktır. eğer karşı tarafın değişmesini beklersek, karşı tarafın insafına kalırsınız, işimiz Allah'la..
bizim ana sorunlarımızdan bir tanesi, kendimizi değersiz görmemiz. biz değersiz bir toplum değiliz. inançsız bir toplum da değiliz. bu veriyi gerçekten kabul etmek, ciddiye almak lazım. biz inanç ve değerleri olan bir toplumuz. bu inanç ve değerler doğrultusunda nasıl hayatımızı şekillendiririz? bu soruyu her kesimin ciddiye alması gerekiyor..
Allah kimsenin başına vermesin, devlet düşkünlüğü zor şeydir. ancak şu da inkâr edilmemeli ki, bu felâket, insanı âdeta asilleştiriyor, olduğundan daha tatlı, uysal, lâkırdı anlar bir hale getiriyor..