Zikre devâm ile, öyle bir dereceye ulaşılır ki, zikrin hakîkati, insanın yaratılış gâyesi ile birleşir; zikre mâkes olur. Zikrin hakîkati, harf, kelime ve sesten münezzehtir. Kalbin cevheri, yâni özü de, İlâhî ve Rabbânî olduğu için münezzeh bir latife­dir. Bu iki keyfiyet, böylece eşyâdan mücerred hâle gelince, birbirleriyle aynîleşir, birleşir, hakîkî tevhîde erer. Kalb, orada yok­luğa ve hiçliğe kavuşur. Zikredilenden, yâni Cenâb-ı Hak’tan başka her şey silinir. Çünkü bu makamda kalb, esmâ-yı ilâhiyyenin tecellî merkezi olur ve güneş ışığını toplayan bir merce­ğin, altındakileri yakması gibi bütün mâsivâyı yakar, yok eder. Bu, “fenâ” hâlidir. Fânîlerin aradan çekilip “Bâkî”nin kaldığı makamdır; itmi’nândır; huzura vâsıl oluştur.
Gizli zikir
Hâce Abdülhâlik İmam Sadreddin'den tefsir okurken, "Rabbinize gönülden yalvarıp yakararak ve gizlice dua ediniz. Şüphesiz O, haddi aşanları sevmez" (A'raf 7/55) âyetine geldiklerinde üstada şöyle bir soru yöneltir: Bu gizliliğin hakikati ve gizli zikrin usulü nedir? Eğer zakir açık zikir yapsa veya zikrederken âzaları hareket etse başkaları onu farkedecek, yok eğer gizli zikir yapsa, bu sefer de, "Şeytan, kanın âdemoğlunun damarlarında aktığı gibi akar" hadisi gereğince şeytan ona vakıf olmayacak mı? İmam Sadreddin bu soruyu şöyle cevaplandırır: "Bu ilm-i ledündür. Bunu öğrenmen için Allah Teâlâ dilerse seni dostlarından birine eriştirir. O da, gizli zikri sana öğretir."
Reklam
Zikrin Hakikati
"Zikirden maksat, kalp huzurudur."
Zaten zikrin hakîkatı, zikredilenden başka herşeyi unutmaktır.
Kur’ân, hakikate dâvet eden bir hidâyet rehberi, bir duâ ve zikir kitâbıdır. Duâ ve zikrin hakikati ve tesiri ise, tekrar ile ortaya çıkar. Namazların her rekâtında Fatiha Sûresi’nin tekrar tekrar tilâvet edilmesi, tesbihâtın otuz üç, doksan dokuz ve yüz on bir gibi muhtelif sayılarda icrâ edilmesi, rükû ve secdelerde­ ki teşbihler, hep bu tekrarlardaki bereket ile onların kalbe iyice nakşolması gâyesine mâtuftur. Bu nevî ibâdetler, kulun Rabbi ile râbıtasını kuvvetlendireceği gibi çokça getirilen salevât-ı şerîfeler de Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- ile râbıtayı pe­kiştirir. Çokça tekrar edilen zikirler, bir zaman gelir ki, kalb ve idrâkte o zikrin hakikatine intikâli te’mîn eder.
ZİKİR
Hoca Bahâeddin Nakşbend Hazretleri şöyle buyururdu: ‘‘Zikir telkîni, bir kimsenin eline çakmak taşı vermek gibidir. Bundan sonra iyi bir netice oluşması için amel etmek mürîde âiddir.’’ Yine zikir hakkında şöyle derdi: ‘‘Zikirden maksad, Allah ve Lâilâle illallah demek değildir. Belki sebepten müsebbibe (sebep olan asıl fâile, Allah’a) gitmek ve nîmetin müsebbibden geldiğini görmektir.’’ Ona göre zikrin hakîkatı, gaflet meydanından müşâhede fezâsına çıkmaktır.
Reklam
35 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.