Dilan Oktay

Dilan Oktay
@zilan_56
Zaman yaşamın kendisiydi ve yaşamın yeri yürekti...
O kadar çok esrarengiz olgunun nedenini buluyoruz ki, bir şeyin bilinemeyeceğine inanmakta zorlanıyoruz. Ama yine de bilinemeyen, bilinemeyecek diye bir şey var. O da karşımıza geçmiş sakin sakin işine bakıyor.
Reklam
"İmkansızlık diye bir şey yoktur. Sadece gerçekleşme ihtimali düşük olasılıklar vardır. "Çünkü mutlaklar değil de olasılıklarla yönetilen bir evrende bütün sonuçlar mümkündü...
Gelecek, onu görene kadar şekilsizdir. Bir parayı havaya attığında iki olası gelecek vardır, birinde para yazı gelir, diğerinde tura, ama sen görene kadar ikisi de değildir.''

Reader Follow Recommendations

See All
“İşte hayatın en güzel tarafı da buydu; her şey olabilirdi, her ne kadar olasılıksız olursa olsun olabilirdi, olasılık dışı olan bir olay mutlaka olurdu.”
"Sonu gelmeyen an, ulaşılmayan zaman yoktur. Zaman geçtikçe beklenilen günün yaklaştığı sanılır. Bir yıl mı geçti? Daha iyi denilir, hazırlanacak zamana ihtiyacı vardı. İki yıl mı geçti? Gelmesi yakın..."
Reklam
"Her şeye sahip birine bile eski bir kitap hediye edilebilir."
Sevdiğine sahip olamamış bir aşk, arzunun şiddetiyle ayakta kalır...
İnsanların adaleti ne kadar zayıf ve güçsüz! Bu adalet yalnızca açıkça ortada olan suçları cezalandırıyordu. Sizi tek darbe ile öldürür; genellikle gece uykuda bastıran, uyanması olmayan bir uykuya yollar ya da size birdenbire vurur, sizi can çekişmekten bile kurtarır. Ruha damla damla zehir akıtan, vücudu yok etmek için mayınlayan katil ise neden mutlu bir yaşayış, sevgi ve saygı görüyor? Ceza görmemiş nice katiller var! Zarif, kibar kötülükler için bu ne hatır sayma, hoşgörüydü! Manevi işkencelerle cinayet işleyenler nasıl da temize çıkıyorlardı!
Bir insan aklıyla düşündüğü kadar, kalbiyle de hissedebilmelidir. Çünkü insan aklı ve kalbiyle bir bütündür. Akıl insana hakkı ve hakikati gösteren en önemli araçtır. Ancak akıl tek başına nihai bir çözüm kaynağı değildir. Akıl diğer duygulardan soyutlanıp kendi başına bir güç olarak kabul edilirse insanı delalete ve yanlışa götürür. Her meseleyi sadece akıl ile çözebileceğini zanneden insanlığın günümüzde geldiği yüksek teknolojiye rağmen, hâlâ insani meselelere karşı bir çözüm getirememesi buna en güzel örnek olur.
"İnsan ilk ağızdan kendisine söylenen yalanlara inanırsa gerçek ve doğruyu ayırt edemez. Yalanı söyleyenlerin amacı insanları gerçeklerden saptırmak, asıl görülmesi gerekenleri göstermemeye çalışmaktır. Toplumun bir çoğu da gerçek ortada olduğu halde onu göremez."
Reklam
Hayatta hiçbir şey ona kıymetli görünmemiş, peşinden koşmak, erişmek, sahip olmak arzusunu vermemişti. Etrafına daima bir yabancı gözüyle bakmış, hiçbir yere bağlanmak arzusu duymamış, bu yalnızlığının gururu içinde memnun olmaya çalışmıştı. Şimdi İlk defa bir şey istiyor, hem de korkunç bir şiddetle istiyordu. Fakat niçin bu istek bir imkansızlıkla beraber gelmişti? Niçin hayatının en büyük arzusunu, şimdiye kadar belki yine içinde, fakat en gizli yerlerde saklı duran bu arzuyu, hapsedildiği yeri parçalayarak ortaya çıkar çıkmaz öldürmeye mecbur kalıyordu?... Niçin? Kimin için?..
"Daha çok anlat" dedim. "Hoşuna gidiyor mu?" Çok. Elimden gelse seninle sekiz yüz elli iki bin kilometre hiç durmadan konuşurdum. "Bu kadar yola nasıl benzin yetiştiririz?" Gider gibi yaparız...
"Bir şeylere inanmaya hazır olmadıkça her şeye baştan başlamak zordu."
Tesadüf seni karşıma çıkarmasaydı, gene aynı şekilde, fakat her şeyden habersiz, yaşayıp gidecektim. Sen bana dünyada başka bir hayatında mevcut olduğunu benim bir de ruhum bulunduğunu öğrettin...
Bir şeye karar vermek, başlangıçtan başka bir şey değildir. İnsan bir şeye karar verdiği zaman, karar verdiği sırada hiç ön görmediği, düşünde bile aklına gelmeyen bir yöne doğru, şiddetli bir akıntıya kapılıp gidiyordu.
Kim ve ne olursa olsun" dedi, "yeryüzünde her insan, her zaman, dünya tarihinde başrolü oynar. Ve doğal olarak o bilmez bunu."
Reklam
Düşümü gerçekleştirmekten korkuyorum, çünkü o zaman yaşamak için bir sebebim olmayacak.