Arpacı kumrusu gibi pineklemek yaraşmaz bize; âdemoğlu dediğin yolunda gerek.
Ne Mü ne de ben birer roman kahramanıydık; hayat hikayemizin tüm sarp iniş çıkışlarına, tüm akıl almaz sapmalarına, tüm arabesk dolambaçlarına rağmen, sapına kadar gerçek, dolayısıyla da mecburen sıradan insanlardık ikimiz de.
Reklam
Sen ya da beğenme, zaman seni hep aşar, moruk.
Ama her şeyin bir sonu vardır, moruk, hatta sonun bile bir sonu vardır.
Katran kıvamında, derin ve bulanık bir suyun ağır akışına bırakmıştım kendimi; beni nereye sürüklerse oraya gidiyordum.
007 amcamızın da fevkalade ferasetle belirttiği gibi, sadece iki kere yaşar insan. Peki ya gönüllerde?
Reklam
Ama zaten boş bir kuruntudan başka nedir ki ‘anlam’ denen şu pek mühim keyfiyet?
Sonuç olarak, herkes kendi hayatını okuyor ve yazıyordu.
Velhasıl-ı kelam, diyebilirim ki, hayat-ı perişanım, ağır edebiyat ve bitirim fiiliyat arasında kararsız bir saat rakkası gibi bir o yana bir bu yana sallanarak geçmekteydi.
Geçmişe özlem esas sen bariz bir yaşlılık hastalığıdır.
Reklam
İnsanoğlunun hayal gücü, ‘gerçek’ denen bu garip rüyanın her zaman fersah fersah gerisinde kalmıştır bilakis.
”Öyle umrunda ki, acısından kanaya kanaya ölecekmiş gibi hissediyorsun kendini.”
”… yeterince cesaretin varsa, gözüne her şey mümkünmüş gibi görünmeye başlıyor.”
“kimin nesi olduğum hiç mühim değil. Tut ki, ben bu şişenin bir garip ciniyim.”
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.