insanlar kainatın sahibi olmak üzere yaratildikları için, eşya onlara uymak tabiatındadır. Mesela, benim cocuklugumun gectigi Abdülhamit devrinde cemiyetimiz neşesizdi. Basta padisahin asık yüzünden gelen ve halka halka etrafa yayilan bu neşesizlik eşyaya da sirayet etmisti. O zamanın vapur düdüklerinin acılığını benim yaşımda olan herkes bilir.
Sonra, sanki bir saatte yelkovan, akrep, zemberek, pandül, mil hakikaten yokmuş ve hakikaten zaman dediğimiz şey, saat, dakika, saniye ve sâliseye ayrılmazmış gibi bu şube müdürlüklerinin adlarıyla alay ettiler.
Özene bezene yazılmamış tek bir satırı yok. Bir yazardan daha çok bir şairin elinden çıkmış gibi... Ama fevkalade diyemem çünkü hiç de keyiflenmedim.):) Önce üzen sonra umut veren öyküler... Ne kadar ismiyle müsemma bir kitap. Ancak üzdüğü kadar umut vermediler.:( Bu bakımdan oldukça da gerçekçiler. Çünkü hayatın kendisi de öyle.