Sena

Sena
@zynepsena
Yaşamanın dışında ve ötesinde, hiçbir şey beklemeden..
29 Nisan
Artık hiçbir şey tartışmaya değmez Sessiz kal bağlantıyı kes ve parla.
Reklam
"Ve kitabın sonu şöyle bitiyordu; O ilk gördüğü, tanıdığı, güvendiği, sevdiği insan değildi artık Seven yanılmış, sevilen yabancılaşmıştı"
Bu dünyayı sevgisiz büyüyen insanların savaşları mahvetti

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
"O gece seni üzdüğünü bildiği halde, uyudu.."
Reklam
Kırk yaşımızda, yüreğimizde yirmimizde sıktığımız bir kurşunla ölüyoruz
Olmadı, yapamadım Hep bir şeyleri değiştirmek istedim Ama hiçbir şeyi degiştiremedim Yanlışın yerine ne koyacağımı bilemedim dogru ne bilemedim Hep bir şeyleri parçalamak istedim dağıtmak Olmadı, olmuyor hiçbir şey yapamıyorum Sizinle benim aramda nefes almanın dışında hiçbir fark yok Hepimiz ölüyüz Saçma sapan bir hayatta savrulup gidiyoruz
Ağırlaşmış bir kalple gündelik hayatına devam etmeye çalışıyorsun çünkü dünya dönmeye devam ediyor
Reklam
III
Çimen kokusundan hızlı Bir sıyrık gibi bitiveren elde ayakta Nedir bu benim yalnızlığım ? Neyiz ki bu karanlık kar yağışında Ey ipini kendi gerip ufka bakanlar Ölüler, diriler, daha doğmamışlar Toplanıp birdenbire hep aynı yaşta Ve nedir bu benim yalnızlığım? Ve içimde gezerim ucu sivri bir bıçakla Söylesem size söylerim ey ipini kendi
II
Duran ben değilim ki ayakta Gövdemden daha büyük ve akşama doğru Görünmekte olan bir sıkıntı var Dönüp arkama bakamam. Su gürültüleri! Ey benim güneşimi ikiye bölen hızarlar! Ben işte günün birinde belli olurum İki olmam, bir olurum günün birinde Hızarlar! bir olurum, tarih de düşerim Cep defterime bir şeyler de yazarım Bir gün bir akşama doğru bulunurum da Bir kapıdan uzanmış binlerce boyun tarafından Hızarlar! Neden olmasın, elbette sorulurum Ey benim güneşimi ikiye bölen hızarlar!
I
Evlerin saat beş olma hali Ben yorgunum anlamaktan Bir duvar, bir tebeşir gibi yazmaktan yazılmaktan Ve akşam Alanların, caddelerin bana biraz fazla geldiği Üstümü başımı bilmediğim bir akşam Ne yapsam Alkollere gitsem. Giderim alkollere bir mektup gibi Alkollerden gelirim bir mektup gibi Bellidir sırtımdaki kan lekesinden ve puldan. Yağar ki sokaklarda bir uzun yağmur Islanırım ıslanırım anlamam *Sanki nedir bir yağmurun güzel olması Sahi bir yağmurun güzel olması Yağarken kendine severek bakmasından.*
"Üstüne titrediğim her şeyi yitirmeyi öğrendim çoktan"
Güzel günler gelmeyecek, güzel görmeyi öğreneceğiz. Acılar dinmeyecek, sabrı öğreneceğiz. Önümüz aydınlık olmayacak ama içimiz aydın olacak.
Reklam
fezayı bağlayarak yorgun kanatlarına bir güvercin uçurup kıtalar arasından çağırdın beni geçerek birer birer sürgün kanyonlarını derbeder koşup geldim ışıldayan tahtına yarım koyup bir bardak kurşun rengi çayımı yıkarak yalnızlığa kurduğum sarayımı yetim çığlıklarımı duyurmak üzre sana koşup geldim; iliştir beni memnu bahtına adını söylemek
Istanbullular**
Yeryüzü uygarlığı, kadını kadınların çizmediği daracık bir alana hapsetmek konusunda neden hiçbir konuda olmadığı kadar kararlı ve büyük bir dayanışma içinde? Niçin bütün dinlerde negatif ve şeytan enerjileri dişil özelliklere bağlanıyor da savaşları, soykırımlarını, silahları, bombaları kadınlar yaratmıyor? Neden imparatorlar, tarihçiler, şehirciler ve peygamberler hep erkek? Kadın kime göre eksik, neye göre tehlikeli, zayıf ve duygusal? Eğer ideal kadın modelinin yalnızca bir zevk, hizmet, itaat ve üreme makinesi olarak işlev görmesi ve sonsuza dek de böyle kalması konusunda uluslararası bir konsensüs varsa, neden kadının kafasına beyin, göğsüne kalp koyarak yaratılmış olduğu konusunda bir açıklama yapılamıyor? İnsan zekâsının mantık kadar duygudan oluştuğu neden yalnızca ‘yapay zeka’ söz konusu olunca hatırlanıyor? Aslında bir adıda ‘kadın korkusu’ olan bu şiddet hangi yüzyıla dek devam edecek? İnsanlığı daima ikiye ayıran bu zulüm barikatlarını kırmak ve bölücü nefreti yıkmak için kaç yüzyıl daha bekleyeceğiz? Kırılıyoruz, yok oluyoruz, kaybediyoruz. Çünkü aslında kazanan taraf yok! Çünkü ruhun cinsiyeti yoktur ve asıl üzücü olan da budur!”
Reklam
Çok şey söylemek istiyordum aslında. Ama çok şey söylemek gelince içinden, susmalıydı insan. Birine çok şey söylemek istemek, o birini haddinden fazla önemsemekti çünkü. Nermin Yıldırım
Seni bir yabancı gibi karşıma alıp bunun dayanıklı bir şey olmadığını Sürekli kılınmadığını, çünkü aşkın yapılan bir şey olmadığını, Başlangıçta bir melek konduğunu Sonunda bir kelebek öldüğünü, Yani kısacık sürdüğünü, oysa hayatın bir korkular ve alışkanlıklar bütünü olduğunu Bütün bunları sana nasıl anlatacağım? Birhan Keskin
Elimdeki tek hayat hakkını kabul etmiyorum. Lambayı ovalamayı öğreniyorum. Kitaplar okuyorum, filmler izliyorum, binlerce insan oluveriyorum. Dün sabah kalpsiz bir şehrin esir kadınıydım: sadece tanrıya şükretmeyi biliyordum, yaşamayı unutur gibi oldum. Akşam oldu küçük bir kasabada muzipligime yuva aradım, bulamadim. Saatler gecti, kırık kaburgalarıma çiçekler çizdim fotoğraflarla dolu yatağımda. Acimi unuttum, sevmeyi öğrendim. ...Kabul etmiyorum ve böylece 10'a katlıyorum hakkımı. Birken çok, tekken pek, hiçken hep oluyorum. Sonra şiirler okuyorum, şiirlerdeki yaşa geliyorum. Başka adamların, başka kadınların hayatlarını adımlıyorum. youtu.be/j9ud65bHHOA
Zamanın yükünü omuzlarımdan kaldırıyorum, benden istediklerini de. Yaşamım ölçülecek bir sey degil. Ne keçinin sıçrayışının ne de güneşin doğuşunun kendini kanıtlamaya gereksinimi var. İnsan yaşamı bir kanıtlanma degil, mükemmelliğe dogru içsel bir büyüme. Büyük güzellik kendini kanıtlamaz, o yalnızca vardır.
"sonra farkettim ki; su akıyor, rüzgar esiyor, yağmur yağıyor... her şey yine ve aynı şekilde oluyor. öyle bir yere geldim ki sıcak ve soğuk aşk ve nefret, savaş ve barış, üşümek ve sonrası mahkeme. gitsem ayrılık olur, kalsam çöl. gidersem bende hasret olur ve belki beni sevenler de özler. ama anladım ki özlemden hiç kimse ölmüyor ama ben ölüyorum. nefes alıyorum önemsiyorum ve gitmek istiyorum; anladım ki hasret yeni bir aşka kadar sürüyor. sevdiklerim ve beni sevenler bağışlayın, su akıyor ve ben gidiyorum."