öyleydi, günün birinde bizden bir başkası gibi bahsederdi en yakınımızdakiler. arkadaşlıklar, dostluklar, aşklar geride kalırdı. bizimle ilgili tüm sıfatlar değişmiş, tüm yüklemler yerini terk etmiş, adımızın önündeki veya arkasındaki her şey bambaşka bir diyara göç etmiş olurdu sonunda. bir zamanlar hayatımızın tamamını kaplayan insanların hikayelerinden, bizi tanımlayan ifadelerinden günün birinde uzak kalıyorduk ve en acısı da buydu. çünkü ayrılık, sadece bir insandan değil, artık içinde olmadığımız bir hikayeden de mahrum kalmak demekti.
oysa ölüm, insana açılan tüm kapıların sonsuza kadar kapanması demekti ve onca acıya rağmen hâlâ hayatta kalmak, dünyaya katlanıyor olmak kötü bir pas tadı bırakıyordu insanın ağzında.
insan öldüğü yaşta kalırmış. yani kaç yaşında ölürsen geride kalanlar seni hep o yaşta hatırlarmış. zannedersem, insan birinden ayrılınca da aynı yaşta kalıyormuş,