Apartmanların arasından, belki yedi yüz, sekiz yüz metre ötede yağmacıların dikkatinden kaçmış ya da henüz ecel saati gelmemiş karlı bir tepe görünüyordu sadece; ortalıkta başka da bir şey yoktu. İnsanı kederlendiren, mendil kadar, daracık bir gökyüzü vardı bu tepenin üstünde işte o mendil maviliğini yitirip kararmaya başladığında elimde tepelemeye izmarit dolu kocaman bir kül tablasıyla kalktım artık yerimden...